Mimarlık Kentleşmenin Neresinde?
�stanbul
De�ifre
Yazdırılabilir Sayfa

�hsan Bilgin: Platform toplant�lar�n�n sonuncusunday�z. Toplam 9 tane �ehir seçtik. Bu �ehirleri seçerken ilk kriterimiz küçülen de�il, büyüyen �ehirlerin sorunlar�n� dikkate almakt�. Bu �ehirlerdeki dinamizmi ve kendi içindeki sorunlar� ele almaya çal��t�k. Bu platform ba�l��� alt�nda bunlar� konu�uyoruz. Bu toplant�lar dü�ündü�ümden daha ilginç oldu. �lk ba�ta amac�m�z �uydu; son 50 y�l�n kentle�me sürecini biliyoruz ve ya��yoruz. Bunu �una benzetiyorum. Asfaltlanmam�� tozlu bir yolu olan bir kasaba dü�ünün, at arabas� h�zla geçiyor ve toz kalk�yor aniden ve etraf�n�z� göremeyip olanlar� seçemiyorsunuz. O ko�ullarda etraf homojen gelir gözümüze. Türkiye’nin son 50 y�l içindeki kentle�mesinde bizim bak���m�zda da bu var. Bu toz bulutu içinde farkl�l��� alg�layamad�k. Benden önceki ku�ak, benim ku�a��m ve benden sonraki ku�ak bu durumdan çok da rahats�z de�ildik asl�nda. Toz bulutunun arkas�nda benzer �eyler vard� ve genellikle buradan belli bir �ikayet ürettik. Toz üstümüzü kirletti ama di�er yandan hepimiz dile getiremedi�imiz �ekilde, sükûnet içinde duran yoldan geçen at arabas�n�n heyecan�na kap�ld�k. Eskiden yeterince bir �ey olmazken hayat�m�zda bir anlamda hareketlenme oldu. Bu süreçte umut anlam�nda pay�m�z� ald�k.

Bu toplant�lar�n amac�, genelin içinden ç�k�p biraz özelle�ebilmek. Yani bu 9 farkl� �ehir bu süreci nas�l ya�ad�? Bizim bozulma, yozla�ma diye adland�rd���m�z �eyler nas�l gerçekle�ti? Asl�nda amac�m�z bunlar�n ard�ndan ba�ka bir terminoloji kullan�p kullanamayaca��m�z� görmekti. Kendi ad�ma çok da optimist de�ildim, zaman zaman pesimist davran�yordum ve umutlu da de�ildim. Spesifik noktalar� belirleyip konu�abilece�imize dair içimde gizli bir karamsarl�k vard�.

Ancak umdu�umdan daha fazla özelle�ebildik. Gerçekten bu kentlerin ço�unu biliyordum. Hem gördü�üm, hem de görmedi�im kentlerde daha önce dile getirilenden ve zihnimde kurabildi�imden daha özel durumlar�n oldu�unu fark edebiliyorum. 10-20 sene önceki söylemlerin izini sürdü�ü 2 �eyi yapmak zorunda de�iliz, bunlar�n ilki; kavruk bir �ikayet durumunda olmak zorunda olmad���m�z� dü�ünüyorum, art�k �ikayet etmekten öte, bir �eyleri konu�abilece�imizi dü�ünüyorum. Araban�n uzakla�mas� gibi. �kincisi; hemen çare aram�yoruz. Bu hiçbir �ehirde, konu�mac�da ve kat�l�mc�da olmad�. Eskiden bu konu�malar�n d��ar�daki hayata olabilecek katk�lar� üzerine kayg�lar vard�; ama bu toplant�larda bununla hiç kar��la�mad�m. Tabii ki motivasyonumuz var ama buradaki konu�ulanlar d��ar�y� hemen de�i�tirmeyecek. Farkl� dü�ünmek, biraz daha iyi anlamak asl�nda müdahale etme ba�lang�c� demektir. Konu�man�n kendisini bir eylem ve hataya bir müdahale olarak kabul etmek anlam�nda olgun bir toplant� dizisi oldu�unu dü�ünüyorum. Ayr�ca �u anlay�� da k�r�ld�; �stanbul merkezdir, Türkiye’de her olay burada, bütün elitler buradayken ta�rada hiçbir �ey olmamaktad�r. Ta�ra insanlar� tutucu, dü�ünmeyi bilmeyen insanlar olarak alg�lan�rlard�. �stanbul’a göre ta�ra olan bütün di�er kentlerde böyle bir �ey olmad��� görüldü. Bu anlamda her �ehirde fakl� bir performans vard� ama bu tür bir hiyerar�i gerçekle�medi.

Son olarak tüm bu platformlara kat�lan kat�l�mc�larla UIA s�ras�nda bir Türkiye toplant�s� düzenlemek istiyoruz. �stanbul do�as� gere�i bir metropol olarak üzerinde konu�ulmas� en zor �ehir. Her tarif ötekini bo�a ç�kar�yor. Bir tarifi bir yere, duruma göre yap�nca di�erinden uzakla��yorsunuz. Böyle panik halinde �stanbul’un her taraf�n� tutmaya çal��arak ilerlemek mümkün de�il. Elimizden kaç�yor olmas�ndan dolay� üzerinde konu�ulacak en zevkli �ehirlerden bir tanesi.

Konu�mac�lar�m�zdan Murat Güvenç �stanbullu, uzun süreden beri ODTÜ’de ö�retim görevlisi, co�rafyac� ve �ehirci. �lk sözü kendisine veriyoruz.

Murat Güvenç: “Mimarl�k Kentle�menin Neresinde?” sorusu zor bir sorudur. Burada mimarl�k, kent, biz neredeyiz konusunda olgusal bir boyut var. �kincisi; kentle�me mimarl�k olmal� m�? Üçüncü boyut; biz bu durumdaysak, bu de�erleri payla��yorsak, mimarl�k meslek prati�inde, burada bir dönü�üm ya�anmas� için neler yapabiliriz?

1985’te çiçe�i burnunda bir co�rafyac� olarak gözlemlediklerimden �stanbul’un nas�l oldu�unu, de�i�im sürecinin kenti nas�l etkiledi�ini ve benim hayat�ma nas�l yans�d���n� anlatmak, genelde de �stanbul’un güzelliklerinden, de�erlerinden bahsetmek istiyorum. Kendi retrospektifimde 4 tane dönem var; ilki konvansiyonel denilen bildik çözümlemelerin oldu�u dönemdir. Sonra 90’larda bilgisayarlar�n ç�kmas�yla �stanbul’da olanlarla ili�kim, sonras�nda �stanbul’da ya�ad���m bozgunlar ve y�k�mlar, en son olarak olay�n olumlu taraf�, içsel çözümlemelerle bir �eyler yapmaya ba�lad�k. 1985’te ODTÜ’ye Kanada’dan proje teklifi geldi. �stanbul’da alt gelirliler için konut ara�t�rma projesiydi bu teklif. �stanbul’un sanayi co�rafyas� ile ilgili bir çal��ma yapmaktayd�m bu s�rada. 1985’te sanayi arazisi yapaca��z ama sanayinin nerede durdu�una göre bir veri yok. Bu nedenle rehberlikle ba�lay�p veri taban� in�aatlar� olu�turduk. �stanbul’un sanayisinin hangi mahallerlerde ve ne kadar oldu�una, zaman içinde peyzaj durumundaki de�i�ikliklere bakt�k ve baz� bilgiler bulduk. Buldu�umuz verilere göre, 1960’tan 1985’e kadar nüfus da��l�m� Anadolu Yakas�’ndan 9km d��ar� kaym��. Nüfus da��l�m�n�n a��rl�k merkezlerinin hareketi, kentin 3 yakas�nda ayn� büyüklükte de�il. Kentin Anadolu Yakas�’nda lineer bir biçim var. 9km’lik geni�leme sayesinde 25 y�lda a��rl�k merkezi günde 1m do�uya kaym��. Bu durum Mercedes armas�na benziyor. Bu çok önemli çünkü ba�ka iki yakal� �ehirlerde kentin büyümesi ile nüfus da��l�m�n�n a��rl�k merkezi kayar. �stanbul’un 3 yakas�n�n bile�kesi hep burada kal�yor. �stanbul’un genel a��rl�k merkezi, Eminönü’nün Galata Köprüsü’nün 2 ucunda gidip geliyor. Bu durum �stanbul’un tarihi merkezinin hiçbir zaman çöküntü alan� olmad���n�, her zaman metropolün en yerle�ilebilir yeri oldu�unu gösteriyor. Bunun sanayilerle ili�kisinde ise Anadolu Yakas�’nda sanayi desantralizasyonu en h�zl� ve en büyük mesafelere gidiyor. Nüfusun daha az oldu�u yerlerde sanayi hareketleri s�n�rl� oluyor. �stanbul’un Anadolu ve Rumeli yakas�nda sanayi peyzajlar� çok farkl�. Bir tarafta eme�in, di�er tarafta sermayenin yo�un oldu�u sanayiler var. Bunlardan sermayenin yo�un oldu�u sanayiler desantralize oluyorlar. Di�er tarafta ise emek havuzundan fazla uzakla�amayan bir grup var. Sonuç olarak; in�aat, desantralizasyon ve sanayi ile ilgili bir �eyler buldu�umuz 1991 veri taban�nda uzmanl�k kazanm�� biriydim.

90’l� y�llarda dünya de�i�ti. Bizim i�aret etti�imiz veriler ortaya ç�kmaya ba�lad�. Bu projenin her a�amas�nda çe�itli haritalarla çal��t�m. Hayat�mda kar��la�t���m bu yenilik kar��s�nda bir �eyler denemeye çal��t�m. Bu haritalarda olu�an hatalar� zamanla ö�rendim. Sonunda çok büyük haritalarla bunu yapamayaca��m� ve toplum bilincinin olu�mayaca��n� anlad�m. Sonras�nda resimlerle çal��maya karar verdim. Bu resimlerde �zmir, Bursa, �stanbul ve Ankara’n�n ortak düzenlerini gördüm ve bundan sonra da yazmaya ba�lad�m. Sosyal s�n�flar�n birbiriyle ve çevreleriyle olan ili�kilerini s�n�fland�rd�m. Ama sonunda bu kategorileri hafifletip yine bir harita ç�kard�m. Kentin 3 yakas�nda 3 tane varl�kl� yol tan�mland�. Bunun üzerine 1990’da �stanbul’da 79.000 tane hanenin ve 80 tane mahallenin da��l�m� olu�tu. 1985-1990 döneminde �stanbul’a gelen göçmenlerden varl�kl�lar varl�kl� yerlere, fakirler fakir yerlere yerle�mi�ler. Böylece �stanbul’daki kökenler haritalanmaya ba�lad�. Örgütlü i�lerde çal��anlar, örgütsüz i�lerde çal��anlar ve i�veren statüsündekilerin mekansal ayr�mlar� söz konusu. Örgütlü i�lerde çal��anlar Beykoz’da, Pa�abahçe’de toplanm��lar.

Harita yapabilme ba�ar�s� kazan�nca Tübitak’a basvurdum, �stanbul’da 1922 y�l�nda olu�an haritalar� yapmak için k�y� projesi haz�rlad�k, bu çal��ma 2.5 y�l sürdü. �i�li’den Kapal�çar��’ya kadar olan bölgenin sosyal ve ticari co�rafyas�n� ç�kard�k. Ada ölçe�inde sokaklar birbirine kar���rken, sokak ölçe�inde tüm aktivite alanlar� görülebiliyor. Çe�itli alanlarda çal��t�k ve burada yeni bir teknik kulland�k; soyut diyagramlar. �ehirdeki 600 soka��n ve caddenin toplumsal, ekonomik ve ticari haritalar�n� yapmaya ba�lad�k, bu çal��ma yakla��k 160 haritadan olu�uyor. Kapal�çar�� ve Bal�k Pazar�’n�n iki kutup oldu�unu ve Galata yakas�nda da farkl� peyzajlar�n oldu�unu görüyoruz. Burada i�levsel uyumluluk ve merkezile�me ekseninde birbirinden ayr�m yok. Kapal�çar�� ve Hal merkezile�mek için yar���yorlar. Sosyal durum ile ilgili ara�t�rmada �i�li’den Tünel’e kadar olan k�s�mda ilk burjuva kesimi otururdu. 1922’deki Rumlar� ve Musevileri gösteren teknik harita ve insanlar�n i�yerleri ve konut aras�ndaki hareketlerini gösteren haritalar vard�. Bu karma��kl���n ard�nda birtak�m düzenli i�aretler de var. Ölçek ve karma��kl�k, gerçekten önemli bir problemdi ve biz bunu ba�arabildiysek her yerde ba�ar�l� olunur.
Bu çal��malar sayesinde mekansal kent dilini ke�fettik. �lçelerin istihdamlar�n�n soyut haritalar�n� ç�kard�k. Zeytinburnu’nda sanayinin, Kad�köy’de finans�n söz konusu oldu�unu gördük. �stanbul’un sosyal peyzaj�nda sanayi serbest ve merkez çeper z�tl��� var. Bunun sayesinde 1990-2000 senelerinde �stanbul’un peyzaj� nas�l de�i�ti bunu inceleyece�iz. Merkez ve çeper aras�ndaki profil farkl�la�mas� azal�rken tüm ilçelerde sanayiden servislere do�ru bir geçi� olur ve her yerde sanayiden uzakla�ma ve merkez çevre farkl�la�mas�na ili�kin i�aretler var. Çevre ile merkez aras�ndaki fark ortadan kalkm��, üretim, sanayi, hizmet birbirinden ayr�lm��, merkezin çevrele�ti�i, çevrenin merkezile�ti�i bir süreç, ula�t�rma ve ileti�imde farkl�la�an bir kent var. �stanbul’un bir dünya kenti oldu�unu kabul ederek hareket edersek, bu tür diyagramlar�n mekanla olan ili�kisini anlamak kolay olur. �stanbul’daki toplumsal farkl�la�man�n en çarp�c� göstergelerinden bir tanesi de; doktora ve masterl�lar�n %70’inin, kentin nüfusunun %20’sinin oturdu�u bir yerde toplanm�� olmas�d�r. En alt e�itim grubu bunun alt�nda. �stanbul’da e�itim konusunda 2 ayr� ve birbirinden kopuk grup var.

�hsan Bilgin: Te�ekkürler. Cem Yücel, buradaki en genç mimar. Kavranmas� �stanbul’dan çok daha zor olan Los Angeles’ta bir master tezi yapt�. O kentle çok so�ukkanl� bir �ekilde ba�a ç�km��t�. Buyrun.

Cem Yücel: �stanbul’da analitik inceleme yapmak çok zor. K�saca �stanbul’un imar tarihinin dönemselli�inden, major ve minör dönemlerinden bahsetmek istiyorum. 30 dönem oldu�unu söyleyebiliriz. Sivil mimarl�k ve kentsel mekan aç�s�ndan en önemli ve yumu�ak k�r�lmalardan biri Menderes mimarl��� ve 1980’lerdeki Dalan mimarl���, bunlar�n etkisi günümüzde hala sürüyor. Cumhuriyet ideolojisinin resmi kamusal yap�lar�yla dolu olan bir dönem. Modernist Cumhuriyet döneminde sivil inisiyatifte, konutlarda çok büyük bir de�i�imin yap�ld��� söylenemez. 1950’lerde Adnan Menderes, mimarl��� �öyle tarif ediyor; “Geç Osmanl�, Cumhuriyetin Modernizmi ve Anadolu ta�ral�s�n�n dünya vizyonunun kar���m�.” Anlatmak istedi�im, mimarl���n kent üzerine toplamda nas�l bir katk�s� oldu�udur. 1950’de yol yap�m ve y�k�m dönemi söz konusudur. Aradan geçen zamanda rant ve imar bo�luklar� sivil inisiyatifi doldurmu�tur. Böylece çevre yeniden üretilmi�tir. Ba�dat Caddesi buna iyi bir örnektir. 19. yüzy�lda kalfayla yap� yapma gelene�i olu�maya ba�lam��t�r. Pera bu duruma örnek olarak gösterilebilir. 50’lerden sonraki apartmanla�mada, mimar�n rolü kalfan�n yapaca�� i�i tarif eden bir teknik adamdan öteye gitmez.

Tüm arsalar doldu�unda ve en eski, yeniden yap�land�r�lamayacak olan binalar y�k�lmaya ba�lad���nda yeni bir dönem ba�l�yor. Bu dönemi 1980’ler olarak ifade edebiliriz. 50’lerde aç�landan daha da fazlas�yla kentin do�uya, bat�ya ve kuzeye do�ru büyüdü�ünü görüyoruz. Örne�in Anadolu Yakas�’nda sahil yolu devam ettiriliyor. Bugün Caddebostan ve Kartal’a ba�layan yollarla neredeyse tüm sahili çevrelenip kapat�l�yor. Bu bölgeler daha rahat konut üretimine, spekülasyona , daha planl� ve kentsel konut tipine destekli bir �ekilde imara aç�l�yor ve çember tamamlan�yor. �u anda ilginç bir biçimde 80’lerde ba�layan k�r�lman�n ne oldu�unun tarifi kolay de�il. 1999 depreminin süreçleri de�i�tirmesiyle küçük çapl� bir k�r�lma oldu. Özellikle 1950’lilerin vizyonunu ve geli�mesini kat�l�mc� bir modernizm olarak dü�ünebilirsek, Türkiye’de ilk defa 1950’lerden sonra söz sahibi olan, yap� üretiminde devlet ideolojisi d���nda geni� kapsaml� kent çevrelerinin üretilmesi sa�land�. Burada postmodernizmden erken postmodernizme kay�ld��� söylenebilir. Bugün Tarlaba��’n�n y�k�m� ve sonras�nda olu�an yaralar i�te bu dönemin izlerinden biridir. Buna 80’ler döneminin geç gelmi� bir bak��� oldu�unu söylemek de mümkün.

�stanbul’da 19. yüzy�ldaki çevreye bir geri dönü� var. Beyo�lu emlak aç�s�ndan tekrar de�erlendirildi, kentin bir dönem fakir bölgelerinden biriyken, iyile�mesi söz konusu. Antalya’daki tarihi çevrenin tekrar de�erlendirilmesinin ve geli�menin yönünün buraya kaymas� söz konusu. ��in kötü bir taraf� da var tabii ki. Tarlaba��’na bakt���m�zda bu geli�me belirli bir k�s�mda bulunmaktad�r. Tarlaba�� ve Yusufpa�a aras�n�n �stanbul’un en fakir bölgesi olmas� söz konusu. Kent ve küçük sermaye, mimarl�k arac�l���yla kendine ç�k�� yollar� ar�yor. Örne�in Anadolu Yakas�’nda Ba�dat Caddesi, üzerinde a��rl�kl� olarak ticaret aks� ve hemen arkas�nda konutlar olan bir alan. Üzerinde farkl� yap�lar görülmeye ba�lan�yor. Ba�ka bir mimari dil olu�maya ba�l�yor. Bunlar�n say�s� giderek art�yor. Eski kent ks�mlar�nda restorasyon örne�i var ve bunlar için de mimara ihtiyaç var. Buradan tekrar mimarlar�n Cumhuriyet Dönemi’nden itibaren ilk defa ve sivil inisiyatifin etkisiyle yayg�nla�t���n� dü�ündü�ümü söylemek istiyorum.

�hsan Bilgin: Han Tümertekin, hep �stanbul’da bulunan, burada okumu� ve burada üreten bir mimar.

Han Tümertekin: Günümüze kadar olan çe�itli a�amalardan bahsedece�im. Çok h�zl� ve hacimli bir yap�la�ma ile kar�� kar��yay�z. Ancak bu a��r ekonomik krizden sonra olu�an göreceli bir art�� de�il. Pek çok mimari büro ciddi bir tehdit ile kar�� kar��ya. Ki�isel olarak so�uk kanl� olmaya çal���yorum; ancak gerginli�i buraya ta��may� uygun gördüm. Ku�kusuz baz� referanslara sahip bürolar� bu dalga vuracak ama genel olarak bütün ölçeklerdeki ofislere yans�yacak. Peki neler oluyor? Kendi iç dinamikleriyle sermaye hareketi geçti ve yap� sektöründe �stanbul’un tarihinde hiç görmedi�i bir yabanc� sermaye yöneli�i de söz konusu olacak. Bu gerginlik mimarl�k aç�s�ndan harika bir f�rsata dönü�ebilir. Risklere kar�� ise �stanbul’un üzerine titrenmesi gerekir. Mimarlar�n büyük bir k�sm� da kendi mimarl���yla bu süreci ya�amak istiyor. Nitelikli olmayan ve buray� önemsemeyecek olan bir mimari dalgan�n tepkisine kar�� uyan�k olmak laz�m. Bizlerin önünde aç�lan bu f�rsatlar dünyas�n� iyi de�erlendirebilirsek, ilk defa mimar�n, dolay�s�yla mimarl���n iyi bir �eyler yapabildi�i ortaya ç�kacak. Kötü mimarl��a al��k�n�z. Ölçek olarak tek tek apartman yapt�ran müteahhit bile 2. plana kayarak, geni� ve büyük ölçekli yap�lanmalar dönemi ba�lat�yor. O zaman pek çok konut yerle�mesinin vaziyet plan�n� o proje sahibi mimarl�k bürolar� olu�turuyor. Eldeki herhangi bir iyi örnek tamam�yla iyi bir mimarl���n ba�ar�s� olarak dü�ünülebilecek. Çok s�� geli�en, çok dar hacimli, olumlu müdahaleler bu niteliksiz çevre içinde kaybolur ve görülemezken avantaj�n ufukta göründü�ünü, haz�rl�kta olurlarsa mimarlar�n bunu iyi de�erlendirebileceklerini dü�ünüyorum. Birkaç y�ld�r sonuçlar� ne olursa olsun �stanbul çevresindeki sorunlar ba�edilmez derecede vahimle�ti. Baz� yerle�melerin, en az�ndan belediyelerinin fiziksel sonuçlar� ne yaz�k ki niteliksiz. Para ay�r�p çözmeye çal��t��� baz� davran�� sinyallerini görebiliyorum. Sermayeyle paralel giden mimarl�kla beraber, daha sosyal, bilinçli bir meslek sahibinin de, kayda de�er, büyük ölçeklerde olmasa da, çok küçük müdahalerle problemleri çözebilece�ini dü�ünüyorum. Basit bir iteklemeyle, küçük ölçekli mimari bir müdahalenin bile o bölgedeki toplumsal ya�ant�y� oldukça olumlu etkiledi�ini dü�ünüyorum. Çözümsüzlük kap�ya dayanm�� ve çözmek için bir �eyler yap�lmaya çal���l�yor. Oradaki mimari çözümün niteli�inin, durumu farkl�la�t�rabilece�i alanlar var. Bu konuya da dikkat çekmek istiyorum.

�hsan Bilgin: Mehmet Kütükçüo�lu, �stanbul’da yeni ya�amaya ba�lam�� bir mimar arkada��m�z �sviçre, Ankara ve Los Angeles’ta e�itim görmü� ve ya�am�� bir mimar. Bu farkl�l��� yans�tan bir perspektifle bakacak.

Mehmet Kütükçüo�lu: Dikkatimi çeken bir �eyden bahsetmek istiyorum: �stanbul’da asl�nda anacadde olmas� gerekiyormu� gibi görünen yerler ara sokaklard�r. Ara sokaklardan ana arterler geçiyor. Oysa Ankara’da gayet okunakl� bir hiyerar�i vard�r. Bulvar hala iyi bir �ekilde çal���r. Ara sokak, ara sokak; ana sokak ise ana sokakt�r. Daha sonra �stanbul’a gelince farketim ki bize anlat�lan ve gözümüzü korkutan bu ula��m problemi Ankara’dakinden daha iyi asl�nda. �stanbul, bu yolla alternatiflerini olu�turmay� bir �ekilde ö�renmi� ve ba�a ç�kmaya çal��m��t�r. Ankara ise �u anda daha büyük bir krize sürükleniyor. Ankara’n�n kurulu�undaki planl� ve düzenli yap�s�na ayk�r� bir davran�� gibi görünebilir. Kent söz konusu oldu�unda dinamik yap�y� kabullenmek zorunday�z. Arada bu tarz olaylar� kabullenmek ve üzerinden dü�ünmek zorunday�z. Ankara’da bo� olmas� gereken yerler dolu, dolu yerlerden bir ço�unun ise bo� oldu�u hissi hep var. Bu çarp�kl�klar�n içinde geli�mi� bir sivil inisiyatiften bahsedilebilir. Disiplin s�n�rlar�nda görünmeyen bütün bu bozukluklar esas�nda zaten varolmas� gereken �eyler ve eninde sonunda kendi düzen ve mant���n� bir �ekilde olu�turuyor. Onu diskalifiye etmek yerine ona de�mek, o problemin içinden bakabilmek önemli.

Burada demokrasi meselesine geçmek istiyorum, kentlerde demokrasi ve yönetim aras�nda s�k� bir ili�ki oldu�una inan�yorum. Demokrasi esas�nda formal olarak Türkiye’de yeterince uzun bir zaman geçmi� gibi görünse de yeni yeni anla��lan bir kavram bana göre. Avrupa Birli�i süreciyle bu kavray�� biraz hormonlu bir kavray��a do�ru yöneliyor bence. Kentlerin geli�mesinde de ikili inisiyatiften bahsedilebilir. Bir tanesi; k�sa vadeli ve pespektifi geni� olmayan bir geli�me. Daha siyasi, fazla bask� hissetmeden olu�an inisiyatifler de var. Her an kat say�s� art�r�labilir, alan kullan�labilir; bunlar tesadüfi olarak kullan�l�yor. Yeni yeni demokrasinin kavranmas�yla dengelerin olu�mas� beklenebilir. Yava� yava� belli, disipline edilmi�, arkas�nda bir dü�ünce olan denge unsurlar�n�n belirece�ini ve mimarlar�n da bu denge unsurlar�ndan bir tanesi olaca��n� dü�ünüyorum. Bunun, eskisi gibi kaba saba, çok tutucu bir muhalefet ve problemin d���nda olu�an bir unsur iken, art�k ona de�meye çal��arak, te�et bir pozisyon ve yarat�c� bir bak�� aç�s�yla bu denge unsurlar�ndan bir tanesini olu�turaca��n� dü�ünüyorum. Bu sadece bina olarak yap�lacak bir �ey de�il. Mimari disiplin içinde esasl� tüm aktiviteyi bina yapmak olarak görmüyorum. Disiplin kullanarak geli�tirilen araçlar�n denge organ� oldu�unu dü�ünüyorum. Yap� yapman�n bu denge unsuru içinde belli bir rolü olabilece�ini, gerçekten dü�ünerek yap�lan mimarl���n marjinal oldu�unu hat�rlatarak, problemleri de benimseyip daha fazla rol almaya çal��arak %1-2’lik pay� rahatl�kla büyütebilece�imizi söylemek istiyorum.

�hsan Bilgin: E�i�in imkan ve potansiyallerinden bahsettiler. Mimarl�k tarihçisi ve kuramc�s�, Günkut Ak�n’a söz vermek istiyorum, kendisi Teknik Üniversite’de ö�retim üyesidir.

Günkut Ak�n: �ikayet etmekten kurtuluyor gibiyiz. Yak�n zamana kadar Mimarlar Odas� konu�urdu; çünkü o konu�masa kimse konu�mayacakt�. Burada iki ili�ki vard�. �lk tarafta biz onlar� suçlad�k. Di�er tarafta onlar bizim konu�mad�klar�m�z� konu�tular, biz tembellik yapt�k. Ama bu �ikayetin bütünüyle yok olmas� anlam�na gelmiyor asl�nda, salt �ikayet de�il ama o bir ele�tiri ise i�levi var. Global kapitalizmde bütün bu yat�r�mlar çok daha sistemli olacak. Mimarlara daha çok i� ç�kacakt�r. Böyle bir �ey de görünüyor zaten. �ikayeti s�n�rl� tutmaya çal���yorum. Hem gelecek hayalim var hem de gelecekten de �ikayet etmek zorunda hissediyorum kendimi. Dünya kenti kavram�n� açmak gerekirse; Çin’in tekstil ürünlerine kota konmas� meselesi, Amerika’da ç�kan bir karard�r. Haberi sunan spikerin program�na, Türkiye’deki Tekstil �hracatç�lar� Birli�i’nin ba�kan� konuktu. Ba�kan Türkiye’deki tekstilin, dünyadaki tekstilin küçülmesinden etkilenmedi�ini söyledi ve spiker ona bo� bulunarak “Neden?” dedi ve neden de ç�kmay�nca konu de�i�ti. Çin’in büyük ihracat�n�n arkas�nda dünya kentlerinde emek önemli ve ikili bir yap�ya sahip. Bir k�sm� modernle�iyor, bir k�sm� daha kötü oluyor. Türkiye, Çin tekstili ile yar��abilecek durumda olsa da, ücretlerin çok dü�ük olabilece�ini sanm�yorum. H�zl� modernle�en kentlerde kapitalizmin bütün h�z�yla kendini gösterdi�i, sistemli bir mimari ve kentle�menin oldu�u her kentin, bir de di�er bir yüzü var. O da büyük yoksulluk durumu. Mimarlar aç�s�ndan bir sorun daha var; kentin sunuca�� mimarl�ktan, kentsel mekanlardan ve onun olumlu bir �ekilde üretilmesinden duyulan heyecan�n sona ermesi ihtimali var.

Erken modern dönemin ütopyas� asl�nda kapitalizmin sözcüsüdür. Türkiye’deki ütopya acaba nedir? �stanbul’la ilgili hepimizin bir ütopyas� var ve bu ütopyan�n buradaki mimarlar�n bahsetti�i gibi ayr�nt�land�r�lmad���n�, çok daha basit bir ütopya oldu�unu dü�ünüyorum. Ayr�ca Türkiye de mimarlarla, politikac�lar� çeli�tiren bir ütopya da “gökdelen ütopyas�”. Çok etkili ve biçimsel ama ayn� zamanda da zay�f bir ütopya. Bir süre sonra herkes bu gökdelen ütopyas�ndan uzakla�acakt�r. Dünya kenti ve dünya ticaretinin içinden geçti�i kentler olarak ikiye ay�rabilece�imiz global kentlerle bizi, bu ütopya ba�l�yor. Eski simgeler yine kent merkezlerinde üretilirken, biz mimari baz� biçimleri, kent çevresinde kullan�yoruz. Kentsel kalite ve ya�am standartlar� yükselecek hatta yükselmeye ba�lad�. Duraklar, bak�ml� ye�il alanlar, kald�r�mlar bu yükselmenin çarp�c� örnekleri. �stanbul için zay�f bir ütopyam�z varsa, o ütopya asl�nda zaten Uzakdo�u kentlerinde in�a edilmi� durumda. Bir gün Kad�köy’den geçerken Haydarpa�a’da da o ütopyan�n in�a edildi�ini görebiliriz. Bu çok istedi�imiz bir �ey olmas�na ra�men bir yerden sonra bizi memnun etmeyecek. Bu geli�me iki cepheli olmasa ve herkese yay�labilse, büyük yoksul bir grubun yan�nda, dünya standartlar�nda, küçük bir mimarlar grubu yer alabilse çok daha mutlu oluruz. Bu da yeterli de�il, toplumsal olmayan bu ütopyadan �ikayet etmek laz�m ki ben ediyorum.

�stanbul’da olabilecekken olamam�� ütopya “tarih ütopyas�”d�r. �stanbul Belediyesi’nin bütçesi Kültür Bakanl���’n�n bütçesinin üzerinde ve Tarihi Yar�mada üzerinde inan�lmaz bir Disneyland olu�mak üzere. Diliyorum ki kente kar�� bu ilgimiz son olmas�n ve bu i�leri Mimarlar Odas�na, korumac�lara b�rakmayal�m çünkü buradaki ses çok daha etkili, hepimiz ele�tirilerimizi yapal�m.

�hsan Bilgin: Çok te�ekkürler, bu konu�ma, benim aç�l�� konu�mam� tamamlamas� bak�m�ndan önemliydi ve çok güzeldi. Çünkü ben yak�nmayla ele�tiri aras�ndaki ince fark� ortaya koymaya çal���yordum, yani yak�nm�yoruz, onun yerine ele�tiri yapmaya çal���yoruz. Ele�tiri asl�nda ba�ka bir dünya tasavvurunun ufkuyla yap�labilecek bir �ey yoksa yak�nman�n kavruklu�u zaten ba�ka bir dünya tasavvurunun olmamas�yla ilgili. Ele�tiri biraz daha mesafeli ve yukar�dan yap�lan bir �ey.

“Tarih ütopyas�” kavram� da bana Walter Benjamin’in ünlü tarih tezini hat�rlatt�. “Bugünü kurtarmak için öncelikle geçmi�in gerçekle�memi� umutlar�n� kurtarmam�z laz�m,” diyor. Yani gördü�ümüz an�tlar� de�il, bast�r�lm�� de�erleri, edinilmi� ufuklar�, umutlar� o zaman�n insanlar�n� hat�rlayarak nas�l kurtar�r�z, bunu dü�ünmemiz laz�m. En büyük ceza unutulmak asl�nda, onlar bir zamanlar hayal etmi�ler, bir �eyler yapm��lar ama günümüzde unutulmu�lar ve yok edilmi�ler. Biz ancak onlar� hat�rlayarak var edebiliriz. Geçmi�in büyüklüklerini hat�rlaman�n tam tersine, geçmi�in k�rg�nl�klar�n�, �u anda ortada olmayan� hat�rlamak önemli. Bu 70-80 y�ld�r, Benjamin’den beri, denenmi� ama bir türlü, tam anlam�yla gerçekle�tirilememi� bir �ekilde dünya literatürünün bir yerlerinde duruyor. Kapitalizmin gelecekte alaca�� biçimi önceden görüp, heyecanlanman�n ad� ütopya olmamal�. Bunu büyük bir hayal gibi ortaya atmamak laz�m.

Salondan: Han bey sermayeden ve olu�an dalgadan söz etti, ben sermayenin, giderek tüketimle ilgili olarak, mimarl�kla ili�ki kurdu�unu dü�ünüyorum. Dolay�s�yla mimarl���n da tüketilir bir �ey oldu�unu ve pazarlamada da etkili oldu�unu dü�ünüyorum ve buna kar�� nas�l dikkatli olunabilir, bunu merak ediyorum. Ayr�ca bu dalgadan sonra yerel bir mimarl�k kimli�i ç�kacak m� ortaya? Günümüzde yap�lan i�ler ne derce yerel özellikler ta��yor? �stanbul’da gördü�ümüz baz� yap�lar� Kaliforniya’daki veya Londra’daki örneklerden pek ay�rt edemiyoruz. Bunun için neler geli�tirilebilir?

�hsan Bilgin: Rem Koolhaas �stanbul’daki konu�mas�nda, “Gittikçe daha çok ilgi görüyoruz, fakat ilgi artt�kça bizim yapt���m�z i� üzerindeki egemenli�imiz azal�yor, bu yüzden de insanlar�n neyimize bakt�klar�n� anlayam�yorum,” demi�ti. Bence oldukça zekice bir ifadeydi.

Günkut Ak�n: Do�rusu ben hala eskisi gibi dü�ünüyorum, yani modern mimarl���n yerel olamayaca��n� dü�ünüyorum. Bu global kentin sorunu. Bizim hiç üzerine konu�mad���m�z kelime; “kimlik” o kadar da kolay vazgeçilebilecek bir �ey de�il. Bütünle�me, evrensellik ideal ve iyi bir �eydir asl�nda. Hala kurtar�labilecek örnekler varken onlar� restore etmek ve korumak gerekir ama onlar�n hayata kat�labilece�inden de �üpheliyim. �yi bir restorasyonun ne oldu�unu bilerek o binada oturabilecek insanlar laz�m. Bu konuda dü�ünce üretmek laz�m, yoksa çözülemez bir duruma gelecek. �stanbul Belediyesi’nin projesinde tamamen bir Disneyland zihniyeti var. Kaybolmu� yap�lar� tespit edip onlar� in�a etmek istiyorlar. Çocuklu�umda top oynad���m arsada, �u anda bir Fatih dönemi camisi in�a edilmi� durumda. Oradaki kimli�in çözümü bütüne garip bir �ekilde müdahale etmek de�il de, tarihi çekirde�indeki mevcudu, düzeyli bir �ekilde, o bölgeyi hayatla doldurarak kurtarabilmek olabilirdi.

�hsan Bilgin: Asl�nda yerellikten ve kimlikten ziyade, spesifik olabilmeyi kastediyoruz. Böyle dersek birtak�m biçimlerden ve kimli�in mekanc�lar�n eline geçmis terimsel halinden kurtulaca��z. Yap�lan bir eylem ba�ka bir eylemden farkl� olabiliyor mu? Bu fark�n tarihle ilgisi olmas� gerekmiyor bence.

Günkut Ak�n: Benim o kendime yak��t�ramad���m duygusal giri�imim ve �stanbul’un üzerine titremek ad�na söyledi�im �ey; spesifik bile de�il, interspesifik davranmak. Sadece o duruma ve ko�ullara göre bir çözüm üretme çabas� zaten o bölgeyi bir �ekilde kimlikli k�lacakt�r. Bir yap�y�, ba�ka bir yerde olamayacak kadar o bölgeye ait k�labilirsem, baz� riskleri yok edersin ya da en az�ndan minimize edersin diye dü�ünüyorum.

Salondan: Kimlik asl�nda yap�larda de�il de insan ya�am�ndaki örüntülerde gizli. Kimli�in kendisini olu�turan �ey insan�n hareketleri, ticaret yapma ve ya�ama al��kanl�klar�d�r, bina yapma al��kanl�klar� kimli�i olu�turmuyor asl�nda. As�l kimli�i olu�turan �ey bu oldu�u için, bunu korumak laz�m. �stanbul Belediyesi’nin Tarihi Yar�mada veya Galata Kulesi çevresi için dü�ündükleri; �talyan Soka�� ve esnaf�n yani bütün o kentsel dinamiklerin oradan uzakla�t�r�lmas� asl�nda çok tehlikeli, çünkü kent böyle bir durumda karakterini, sesini, dokusunu, kokusunu kaybedecek. Oraya ait tarihsel kimli�i olu�turan �eyler bunlar asl�nda.

Salondan: Kesinlikle haz�rl�ks�z yakaland�k, çünkü mimarlar 50’li y�llardan itibaren bat�l kald�lar. 80’li y�llarda tutarl� bir ofis ölçüsü olu�maya ba�lad� ama devletin ve bürokrasinin içinde plan üretecek kapasite aç�s�ndan yeterli de�ildi. Çok ak�ll�, zeki belediye ba�kanlar� tip projelerden bahsediyorlar. Son 40-50 y�ld�r ucuz seleksiyonla mücadele ediliyor. Bir antremans�zl�k ve haz�rl�ks�z yakalanma söz konusu. Mesela Dubai’deki örnekler dünya mimarlar�n�n da haz�rl�ks�z oldu�unu gösteriyor. Mimarlar Odas�’nda da, tekstille benzerlik kuracak olursak, mimarl���n kuma�� bozuk.

Salondan: Ben Mert Eyiler. Mimarl�k ve kent üstüste binecekler mi, beraber çal��acaklar� m�, bu konu da karanl�k bir durum var. Elimizdekinin fark�na var�p bir �eyler üretmek laz�m. Bu kadar insan�n karamsar olmas�, yap�lar�n bu kadar kötü olmas� dü�ünüldü�ünde, yine de ”Biz haz�r�z, bu kent haz�r, ileriye bakal�m ve bir �eyler yapal�m,” denmesi çok heyecan verici. Mimarl���n yap�ld��� ve konu�uldu�u, iyi ve kötü örneklerin oldu�u kentlerimiz olacak. Salonda olumsuz bir tav�r ve karamsarl�k hissediyorum ama yine de mimarlar bu kentte hep ileriye bak�yorlar. Te�ekkür ederim.

�hsan Bilgin: �lk ba�ta söyledi�imin aksine burada spesifikasyonu kaybettik galiba. �yimser olmak için bir �eye tutunmak laz�m, bu toplant�da da �stanbul’a tutunal�m bence. Nas�l kurtuluruz ya da sermayeyle nas�l ba�ederiz gibi genel sorular olacakt�r elbet ama �stanbul’un bize verdi�i imkanlar üzerinden konu�ursak, bu karanl�k bulutu belki biraz da��tabiliriz. �stanbul’u dünya ba�kenti yapabilir miyiz mesela?

Salondan: Ben Korhan Gümü�. Kültür Ba�kenti toplant�s�ndan geldim buraya, orada da ürkütücü �eyler konu�uldu. Belediye daire ba�kan� �stiklal Caddesi’nin projesi üzerinde çal���yor ve onu anatacakt� bize, fakat ihale yap�ld��� halde proje yoktu. Müteahhit nas�l olsa bir mimar bulur gibi bir bak�� aç�s� var. Mimar ç�kar sermayesiyle müteahhitin gölgesinde mi yer alacak? Mimar bir meta haline gelecek bunlar�n yan�nda. Mimarlar kendilerini sivil toplumun bir üyesi ya da duyarl�l�klar� olan insanlar olarak görmekten vazgeçtiklerinde ve kendi ç�karlar�n� savunmak için, sat�n al�nabilecek bir �ey olmad�klar�n� farkettiklerinde modernle�ebilirler. Kendi duyarl�l�klar�yla ve benzerlilikleriyle yetinmeleri gerek ama sembolik sermaye içinde yer almak istiyorsan�z, bunlardan da ba��ms�z olmak gerekiyor.

�hsan Bilgin: Metala�ma asl�nda her�eyi bir niceli�e indirgemek demek, yani spesifikasyon aç�s�ndan bakt���m�zda geriye hiçbir spesifikasyon b�rakmamak demek. Yani k�saca para anlam�na geliyor. Metala�man�n s�n�r�na kadar gelip metala�mad��� için bu meslek ayakta duruyor galiba. Mimarl�k sadece Türkiye’de de�il bütün kapitalist dünyada böyle bir ara konumda ya�amaya devam ediyor. Bu konuda �stanbul üzerinden konu�mak istiyorum. �stanbul’da mimarl�k kentle�menin neresinde?

Salondan: Dünyada bir yanda cam kuleler, gökdelenler var, s�n�r�n di�er yan�nda da varo�lar var. Mimarlar kimlikli bir yap� olu�turmaya çal��t���nda bile bu varo�lar�n ve gecekondular�n kentin bir yerlerinde olaca��n�, ve mimarlar�n bu sürecin d���nda kalacaklar�n� dü�ünüyorum.

Murat Güvenç: Mehmet konu�mas�nda �stanbul’daki caddelerden ve sokaklardan bahsetti. Yollar�n fiziksel kapasitesiyle, üzerinden geçen trafik aras�nda bir uyu�mazl�k var. �stanbul’un yap�s� hakk�nda söyleyece�im �eyleri mimarlar�n hemen anlayaca��n� dü�ünüyorum. Türkiye’nin kentle�me tarihinde çok önemli bir k�r�lma noktas� var, bu da 1958 devalüasyonudur. Bu devalüasyondan sonra Türkiye ciddi bir �ok ya�ad�. Türkiye o zamanlar çok h�zl� kentle�iyordu ve kentle�menin bedelini ödemek gerekiyordu. O zamanlar cam, boru, fayans, radyatör, çivi ve yass� mamuller hep ithal ediliyordu ve Türkiye bunlar� kar��lamak için d��ar�ya tar�m ürünleri sat�yordu. 1958’de art�k bu yap�y� sürdüremez hale geldi ve ekonomik olarak batt�. Bu durumdan kurtulmak için iki yol vard�, birincisi; bu yolda devam edecekti, ki etseydi daha beter bir hale gelirdi. �kincisi; elindeki bütün kaynaklar� yerli sanayiye yönlendirerek, boru, fayans, yass� mamul, kiremit fabrikalar� kurmakt�. Bu çok ciddi bir karard� ve yeterince telaffuz etmese de Türkiye’nin ald��� karara göre; Sinan’�n yap�lar� ve Milli Saraylar statüsündeki yap�lar hariç olmak üzere, elimizde kalan bütün sivil mimari sto�u y�k�l�p yerine apartmanlar yap�ld�.

Bunun sonucunda biti�ik sistem bir kent dokusu olu�tu ve bu apartmanla�ma içerisinde, yerleri birbirinden ay�ran bir tek özellik kald�; arkas�na yeni site yap�lmas� mümkün olan yerler ve olamayan yerler. Arkas�na yeni site yap�lmas� mümkün olamayan yerler iki taneydi. Bunlar deniz üzerine in�aat yap�lmas� çok maliyetli oldu�u için o bölgeler ve E-5 gibi büyük bariyerlerdi. Böylece E-5’le deniz aras�ndaki bölge k�smen ye�il kald�. Bizim elimizde böyle üç tane öbek var, bunlardan bir tanesi Ye�ilköy-Ye�ilyurt-Ataköy bölgesi, di�eri Ba�dat Caddesi’nde bir bölge ve di�eri de Etiler-Akatlar bölgesi. Arkas�na in�a edilme durumu oldu�u zaman, bunun sonu gelmiyor ve sizin sokak olarak tasarlad���n�z yer, arkas�na yeni i�levler yüklendi�i için farkl� bir i�lev kazan�yor. Arkas�na in�aat yap�lmas� kontrollü olan yerler olursa, bu mimarl�k mesle�inin sürdürülmesinin ön ko�ulu olabilir. Bo�luklu bir kentin neresine in�aat yap�l�p yap�lamayaca��, neresine ne ko�ulda eklentilerin yap�labilece�i konusunda en az�ndan kabaca da olsa kurallar�n olmas� gerekti�ini dü�ünüyorum.

E-5’in üstünde varl�kl� insanlar�n ya�ad��� yerler de var mesela Bak�rköy’de Bahçelievler Mahallesi ama bu küçük örnekler birer istisna bence. Dr. Sema Erder, E-5’in üstündeki Pendik ve alt�ndaki Pendik konusunda çok de�erli bir çal��ma yapm��t�. O çal��ma benim çok dikkatimi çekti ve bu olu�umun sadece Pendikle s�n�rl� kalmad���n� gördüm.

Salondan: Ben Ömer Y�lmaz. Ba�dat Caddesi’nin civar� ve bizim minibüs caddesi dedi�imiz E-5’in alt taraf�n hakk�nda sormak istedi�im bir �ey var. O bölgeleri bildi�im kadar�yla apartmanlar hep belli 3-5 müteahhitin elinden ç�km�� ama yine de o bölgeler �stanbul’un en ya�anacak yerleridir. Bunu nas�l de�erlendiriyorsunuz?

Murat Güvenç: Bu sordu�unuz soru çok önemli. Asl�nda kimlik dedi�imiz �ey öznede de�il ili�kilerdedir demi�tik, bu aç�dan bakt���m�zda bu cadde do�u-bat� yönündeki ileti�imi kolayla�t�rd��� ölçüde, ters yöndeki ileti�imi zorla�t�r�yor ve bir e�ik olu�turuyor. Sanal, görünmez bir bariyer etkisi yarat�yor ve o bariyer toplumsal ili�kileri ve geçi�leri s�n�rl�yor. Hemen bir farkl�la�ma ve cadde alt�-cadde üstü gibi bir bölgelenme yarat�yor.

Cem Yücel: Asl�nda Anadolu Yakas�’n�n burada bir fark� da var. Planlanm�� bir kent parças� oldu�u için denize paralel giden caddelere dik bypass yollar var. Bu asl�nda Frans�zlar�n demiryolunu yapmas�yla ba�layan bir planlama süreci. Yani demiryolundan sahile do�ru kö�klere ve iskeleye ula�an denize dik caddeler örgüsü var. Günümüzde o caddeler hala oldukça i�lek. Her ne kadar kent kuzeye do�ru paralel yollarla geli�se de bunlar hem grid bir yap� olu�turuyor hem de iskeleleri ba�layan eski caddeler olduklar� için o bölgenin ya�an�l�rl���n� artt�r�yorlar. Ayr�ca Anadolu Yakas� kanalizasyon, elektrik ve su altyap�lar� oldukça eski olan bir bölge, yani çok eski bir altyap�s� ve dolay�s�yla geçmi�i var. Bir bo�lukken kentle�memi�, önceden olan�n üzerinden geli�mi�.

Mehmet Kütükçüo�lu: Ben �stanbul’un özellikle iç k�s�mlar� için bundan sonra olsa olsa düzelir diye dü�ünmü�ümdür hep. Nas�l olsa o rasyonalite bozulmu�. Belki tekrar tekrar birçok kez i�lenir, yine arada çok tuhaf dönemler ya�ayabilir ama eninde sonunda düzelir diye hissediyorum. �stanbul geli�me a�amas�nda ve neredeyse do�al bariyerlerine bile çarpmak üzere ama bununla beraber önemli özelliklerinden biri de kendi içinden de yeniden yeniden yap�land�r�lmas�d�r. Bu yerellik meselesinin bence biraz üzerine gitmekte fayda var.

Walter Benjamin’in bir sözünden bahsedilmi�ti, o sözü, modernizmi de içine katarak, yorumlamak istiyorum. Hüsrana u�ram�� bir �eyi yeniden restore etmek, yar�m kalm�� bir �eyi ara�t�rmaya devam etmek, yeniden ele al�nabilir. Modernizmin kapitalizmle kolkola verememesi, kendi do�rular�n� koymas� ve dünyay� yöneten gücü fark edememesi yüzünden modernle�me spesifik olamaz diye dü�ünüyorum. Di�er bir yandan belli bir nitelikteki yap�, bir yere kondu�u anda yerelle�iyor asl�nda. Oradaki gözlem de önemli. O binay� o yere koyma cesaretini göstermek zaten spesifik dü�ünmekle alakal�. Dolay�s�yla bu anlamda yerellik meselesini ele almam�z gerekti�ini dü�ünüyorum.

Salondan: Benim üç tane sorum var. Bu aralar Meksika’da Zapatistalar�n ba�latt��� yeniden ba�lamay� amaçlayan bir hareket var, acaba Türkiye’de de yeniden yap�land�rma çal��malar� var m� ve olmal� m�? Olmas� gerekti�ini dü�ünüyorsan�z, mimari aç�dan da durum bu kadar içler ac�s� bir haldeyken bu tür �eylerle ilgilenmelimiyiz? �lgilenmiyorsak, bunun dünyadaki de�i�imleri yakalayamam�zda bir etkisi var m�?

Salondan: Ben Pelin Tan, sosyolo�um. Küreselle�meyle ilgili ba��ms�z çal��an mimarlar�m�z, mekanc�lar�m�z ve emlak politikalar� üzerine dü�ünen gruplar var. Geçen yaz Berlin’de bir toplant� yapt�k ve �u anki global kapitalizme kar�� bir mimar�n duru�unun nas�l olmas� gerekti�ini tart��t�k. Kentsel bir dönü�üm formu sa�lanabilme olas�l���n� konu�tuk. Mimar benim, yap� yapmad���m için bu i�ten anlamayaca��m� dü�ünebiliyor, oysa mimar olman�n sadece yap� yapmak olmad���n� dü�ünüyorum ben. Mekan politikalar�, küreselli�in etkileri, sermayeyle mekan aras�ndaki ili�ki, al�nabilecek etkin pozisyonlar üzerine konu�ulmal� ve bu ortak ileti�imin tek bir pozisyon içinde yer almas�yla mümkün.

�hsan Bilgin: Böyle demekle de her �eyi ileti�ime mi havale ediyoruz acaba? Bütün potansiyel ileti�im kanallar�na devredilince çözüm bulunuyor mu yoksa bu yapt���m�z sadece gevezelik mi oluyor? Sorunun cevab� bitti�i anda olay da bitiyor, sürdürülebilir sorular sormak laz�m. Dolay�s�yla “Küresel kapitalizme kar�� ç�k�labilir mi?” sorusu iyi bir soru de�il.

Salondan (Pelin Tan): Bu zaten çözüm önerme anlam�nda bir soru de�il, farkl� gruplar�n ve farkl� insanlar�n nerede müzakere edebilece�i üzerine konu�may� amaçlad�k.

�hsan Bilgin: Anl�yorum ama ben bu sorunun izin vermedi�i bir teknik meseleden bahsetmek istiyorum. “Küreselli�e kar�� ç�k�labilir mi”nin cevab� basit asl�nda; ç�k�lamaz. Bunu herkes biliyor, bu durumda yap�labilecek en iyi �ey, bu soruyu ertelemek. Anar�izmin de bir takti�i, duru�u var. Buna kar�� bir strateji de�il de bir taktik geli�tirmek en do�rusu.

Salondan: Ayd�n Polatkan, bu konu�ma içerisindeki duygusal tepkiler benim dikkatimi çekiyor. “Gemi buzda��na çarpt�, bat�yoruz,” gerilimi hissediyorum. Murat beyin son derece keyif ald���m konu�mas�nda, onun co�kusunu izlemek de oldukça keyifliydi. Özellikle Günkut Ak�n’�n bahsetti�i tarihsel ütopya ile istatiksel olman�n bazen kar��t olabilece�ini dü�ünüyorum.

�hsan Bilgin: Güzel bir biti� oldu, te�ekkür ederiz. Arkitera Mimarl�k Merkezi’ne ve Kale Grubu’na da Platform Toplant�lar� için te�ekkür ediyoruz.

 

Proje Sponsoru Proje Organizasyonu Copyright© 2006 - Arkitera Mimarlık Merkezi