Mimarlık Kentleşmenin Neresinde?
Diyarbak�r
De�ifre
Yazdırılabilir Sayfa

�hsan Bilgin: Ho�geldiniz. Bu paneli Arkitera Mimarl�k Merkezi ile Diyarbak�r Sanat Merkezi ortakla�a düzenlemi�tir. Bu panel, ayn� ba�l�k alt�nda farkl� kentlerde yap�lacak olan toplant�lar dizisinin birincisidir. Bu toplant�n�n ilk olmas� nedeniyle do�abilecek muhtemel aksakl�klar� Diyarbak�r Sanat Merkezi’nin yard�mlar� ile giderebilece�imizi dü�ünerek ilk olarak Diyarbak�r’da toplanmay� tercih ettik.

Bütün kentlerde tekrarlanacak olan ba�l���m�z; “Mimarl�k Kentle�menin Neresinde?” Bu soruyla ne demek istedi�imiz, ne arad���m�z konusunda çok k�saca bir giri� yapmak için birkaç �ey söyleyece�im, ondan sonra konu�mac�lara söz verece�im. Bu soru ile kastetti�imiz �u; Türkiye’nin bütün kentleri son yar�m yüzy�l içerisinde oldukça büyük de�i�imler ya�ad�. Bu, daha önceki y�llarda ya�anm�� birçok de�i�imden daha köklü oldu. Ku�kusuz birçok sosyal ve ekonomik geli�menin paralelinde giden bir de�i�imdi. Ancak spesifik olarak, mimal�k ve kent planlama mesle�ini ilgilendiren anlamda da çok köklü bir de�i�im ya�and�. O da �u; daha eski y�llardan, dönemlerden, yüzy�llardan kalan, tarih içinde katmanlar halinde birikmi� olan bir yap� sto�unu neredeyse ortadan kald�ran, bunlar�n ço�unu gündemden dü�üren, y�kan, y�kmad�ysa bile görünmez k�lan, fiziki olarak çok sert bir de�i�im ya�ad�k. Elli y�l önce ölmü�, dünyadan ayr�lm�� birisi, bir �ekilde yeniden canlan�p bugün bu kentlerin içine gelse, hiçbir �ekilde buralar� tan�yamaz. Asl�nda bu durum sadece Diyarbak�r için de�il, Türkiye’nin �stanbul ba�ta olmak üzere birçok kenti için geçerlidir.

Tarihte elli y�l çok uzun bir süre de�ildir. Bir insan ömründe tabii ki elli y�l çok uzun bir süre ama tarihe bakt���m�zda, toplumlar�n tarihlerine bakt���m�zda çok önemli bir zaman dilimi de�ildir. Geçen uzun zamana ra�men, çok küçük de�i�ikliklerle varl�klar�n� sürdürebilen �ehirler oldu�unu biliyoruz. Bir anlamda bu oldukça sars�c�, bazen de oldukça hoyrat bir de�i�im oldu. Bu de�i�imin iki boyutu var, birincisi; eskiden var olan kentlerde, ki Diyarbak�r’da bu tan�m� yapmak çok kolayd�r, a�a�� yukar� Suriçi’ni ve surun d���ndaki küçük bir alan� tarif edebiliriz; bir tahribat, bir de�i�im var. Bir de “koruma” üzerine söylenen, “Eski eserlerimiz gidiyor, eski eserlerimiz elden ç�k�yor,” gibi güzel boyutlar� var ama genellikle konu�ulmayan veya sorun olarak ya�anan ama bunun üstüne nas�l konu�ulaca�� hakk�nda bir fikir ve dil geli�tirilememi� olan bir geli�me var. O da �udur; bütün kent haritas�n� önünüze aç�p bak�n, yüzy�llard�r süregelen, yüzy�llard�r insanlar�n orada ya�ad��� eski kent dedi�imiz yere ve zaman içinde tahrip olmu� olan yerin ne kadar alan kaplad���na bir bak�n, daha sonra da elli y�l içinde geli�mi� olan alanlara bak�n. Hemen �unu söyleyebilirim size; be� misli, hatta on misli oldu�unu görürsünüz, bazen �stanbul gibi �ehirlerde yirmi-yirmi be� kat�na ç�kan yerler var. Eskiden diyelim ki bir metrekare olsun bir �ehir, yüzy�llarca o bir metrekare içinde ya�am�� olsun, ondan sonra öyle bir elli y�l geliyor ki bunun üstüne, bir be� metrekare daha, bir on metrekare daha, bir yirmi be� metrekare daha geliyor. Bunlar�n hepsi yeni yap�lm�� yerlerdir ve bu yeni yap�lm�� yerlerin problemi �udur: Bunlar, bir kültür ve ya�ama biçimi olu�turarak, insanlar�n kendilerine aidiyet duygusu edinerek, orada varl�klar�n� sürdürebilecekleri �ekilde bir geli�meyi anlamalar�na ve ya�amalar�na vakit tan�madan, sürekli büyüyor, geli�iyor ve üzerine sürekli yenileri ekleniyor.

�unu da bir daha belirtmem gerekir ki, bu sadece Diyarbak�r’a ya da Türkiye’ye ait bir sorun de�ildir. Bunlar bütün modernle�en dünyan�n, tabii ki kendi spesifik ko�ullar�yla ya�ad��� �eyler. Bu anlamda biraz da enternasyonel �eylerdir. Ancak yine de bunlar üzerine bir dil geli�tirmek, baz� çareler üretmek, bir pozisyon edinmek bizim ayn� zamanda da insani görevimiz. Bunlar� bir do�a olay�ym�� gibi kar��layamay�z. Ba��m�za do�al bir felaket gelmi� gibi, sanki bir deprem olmu�cas�na, sanki sel basm��cas�na, bu de�i�ime elimizde olmayan bir durummu� gibi davranamay�z çünkü eninde sonunda, insanlar böyle ya�ad��� için, bir �ekilde ekonomileri geli�ti�i ve dünya konjonktüründe bir yer edindikleri için do�rudan do�ruya insanlar taraf�ndan yap�lm�� �eylerdir. Dolay�s�yla insanlar bunun üzerine bir bilinç olu�turmak, bir pozisyon almak ve farkl� �ekilde kuracak eylemler ve pratikler geli�tirmek durumunda.

Yeni geli�me alanlar�nda ya�ananlar kimsenin elinde de�ilmi� gibi davran�l�yor, herkes bu duruma kar�� bir refleks geli�tirmi�, herkes �ikayet ediyor. Siz hiç yeni geli�mi� kent bölgelerindeki yerler için birinin pozitif bir �ey söyledi�ini duydunuz mu? Ben daha hiç duymad�m. Sadece Diyarbak�r’dan söz etmiyorum. “Bizim kentimiz o kadar güzel geli�iyor ki, geni� yollar, etraf�nda gayet güzel apartmanlar, bloklar, çar��lar...” böyle bir söylem içinde olan daha bir ki�i bile duymad�m. Birisi evini be�enebilir, evinin içindeki yemek odas�ndan, salonundan veya mutfa��ndan memnun olabilir ama genel olarak kentten memnun oldu�unu daha hiç duymad�m. Bu anlamda sorgulamalar�n yap�laca�� bir dizi panelin birincisi bu.

Çok k�saca bir konuya daha de�inmek istiyorum. Özellikle bu konu�malar�n merkezi nesnesi olarak belirledi�imiz bir �ey var, o da mimarl�k. Herhangi bir sözcük seçip “Bu kentle�menin neresinde?” diyebiliriz. Mesela “Sosyal adalet kentle�menin neresinde?” diye bir soru sorulabilir, hukukçular bunu tart��abilir. “Kültür kentle�menin neresinde?” diye de sorulabilir. Bizimse burada spesifik olarak sordu�umuz soru “Mimarl�k kentle�menin neresinde?”dir. Kendi mesle�imiz olmas�n�n ötesinde, mimarl���n, okul bitirilip diploma veya yetki al�nan bir meslek olmaktan ziyade �öyle bir taraf� var; mimarl�k asl�nda bir yap� yapma disiplinine i�aret ediyor. Yani mimarlardan da ba��ms�z olarak, mimarl�k dedi�imiz �eyi �öyle tan�mlam�yoruz; “Mimarl�k mimarlar�n yapt��� �eydir”. Çünkü bazen elinde diplomas� olan mimarlar�n yapt��� �ey de mimarl�k olmayabiliyor. Onun için bu tart��maya da girmemek için bunu öncelikle biraz parantez içine al�p bir kenara koyuyoruz ve mimarl��� �öyle tan�mlamaya çal���yoruz: Bu bir disiplin, ancak set çeken, insanlar�n önüne bariyerler koyan bir disiplin de�il, bir al��kanl�klar bütünü. Asl�na bakarsan�z yap� yapma, �ehir kurma, �ehir in�a etme kültürünün disiplinidir mimarl�k.

�nsanl�k tarihinde zaman zaman görülen bir �eyden bahsedece�im: Bazen bir kültür kaybolur, baz� al��kanl�klar zinciri ortadan kalkar, bu kendi ba��na dramatik bir �eydir. Kaybolan �eylerin yerini yenisi al�r, bu da ba�l� ba��na dramatiktir. Ancak tüm bunlardan daha dramatik olan bir �ey vard�r ki o da bir kültürün kaybolmas� ve onun yerine bir yenisinin gelmemesi, büyük bir bo�lu�un olu�mas�d�r. Bu asl�nda insanl�k tarihinde çe�itli alanlarda ya�anabilecek en büyük dramlardan bir tanesidir ve bizim tespitimiz de �udur ki, �u anda Türkiye kentleri, Diyarbak�r da bunun içinde olmak üzere, tam da bu süreci ya��yor. Gelenekler kaybolmu�. Geleneklerden kastetti�imiz sadece mimarlar�n bunu çizme becerilerini yitirmi� olmalar� de�il, yap� yapma, in�a etme geleneklerinin de kaybolmas�. Daha da önemlisi mesela o tarzda in�a etme yetene�ine sahip olan becerilerin kaybolmas�, �ngilizlerin ve Amerikal�lar�n “know-how” dedikleri �eyden uzakla��lmas�d�r. Bu, modernle�menin sebep oldu�u, belki üzülerek, bir nostalji duyarak içinde bulundu�umuz kaç�n�lmaz bir �ey. Ama daha kötüsü, bu nostaljiyi de içinde bar�nd�rarak, bunun yerine in�a edilen yeni bir modern yap� yapma kültürünün olu�mamas�.

��in kötüsü, insanlar bina yapmaktan vazgeçmiyor. “Biz madem ki bina yapmay� bilmiyoruz, unuttuk, yeni de bir �ey geli�tiremedik o zaman bina yapmayal�m,” denmiyor. Binalar yap�lmaya devam ediliyor ve son derece kötü, herhangi bir eski kültürün izini ta��mad��� gibi yeni modern bir kültürün de izini ta��mayan, gelece�e veya bugüne yönelik herhangi bir vaat ta��mayan, asl�nda bugünü bir kaos ortam�na çeviren bir durum ortaya ç�k�yor.

Ancak tüm bunlar ilelebet böyle olaca�� anlam�na gelmiyor. Eski tarihlerden beri bu al��kanl�klar� sürdürmü�, bunun ta��y�c�s� olmu�, üstelik modern dünyada da kendini yenileyerek yeni bir kültür yaratm�� olan bir mimarl�k mesle�i var. Üstelik bu meslek sadece kitaplardan veya mevcut eski yap�lardan ö�renilecek bir �ey de�ildir. Mimarl�k, ayn� zamanda mevcut pratikler içinde yeniden üretilerek kendini var edebilecek ve kendi kültürünü olu�turabilecek bir �eydir. Türkiye’deki mimarl�k mesle�inin ve birikiminin böyle bir açmaz� var. Bir yandan kendini var etmeye çal���yor ama bu son elli y�l içindeki yap� yapma pratiklerine yeterince nüfuz edemedi�i için, onlar� yeterince etkileyemedi�i ve etkilenemedi�i için bo�lukta kalm��t�r. Kentle�menin bugün geldi�imiz a�amas�nda, mimarl�k mesle�inin vaatleri, tecrübeleri, bilgileri, birikimleri, bu sürece nas�l müdahil olabilir ve Diyarbak�r özelinde bu konu nas�l dile getirilebilir, nas�l konu�ulabilir?

Söylemeye gerek yok herhalde, buradan bir çözüm beklemiyoruz. Böyle konu�up bir çözümle ayr�lmam�z mümkün de�il ama hemen çözüm üretilemeyecek olmas� bu konu�malar�n bir anlam� olmad��� anlam�na da gelmemeli. Belki bir anla�ma zeminine ba�laman�n, önayak olman�n arac�s� olabilir. En az�ndan bu bir deney, deneyece�iz ve görece�iz.

Benim d���mda burada be� konu�mac� var. Konu�mac�lar�m�z�n ço�unu tan�yorsunuz. Ben �stanbul’da Y�ld�z Teknik Üniversitesi’nde ö�retim üyesiydim, �imdi �stanbul Bilgi Üniversitesi’nde Mimarl�k Bölümü’nde ö�retim üyesi olarak çal��malar�m� sürdürüyorum. Yine �stanbul’dan gelen bir arkada��m var; Nevzat Say�n, uzun y�llard�r mimar olarak etkinli�ini sürdürüyor, ayr�ca mimarl�k fakültelerinde e�itim faaliyetlerinin içinde de çok etkin olarak bulunuyor. O’nun d���nda Diyarbak�r’dan arkada�lar�m�z var. Ahmet Cengiz eski dönem Mimarlar Odas� ba�kan�, ayr�ca Diyarbak�r’da mimar olarak faaliyette bulunmu� bir arkada��m�zd�r kendisi. Zülküf Güneli, buradaki Dicle Üniversitesi Mimarl�k Fakültesi’nin uzun y�llar dekanl���n� yapm�� bir hocam�z. Mustafa Sinemillio�lu, yine mimarl�k fakültesinde ö�retim üyesi ve kent planc�s�. Ve yine bir Diyarbak�rl�, �eyhmus Diken, kendisi mimar veya kent planc�s� de�il, bir sosyal bilimci, sivil toplum örgütleri içinde çok etkin bir ki�i, belediyede uzun y�llar görev yapm�� ve ayr�ca Diyarbak�r üzerine çok say�da yay�n� var. Bir bak�ma Diyarbak�r kentini kendi iç efsaneleri içinden dile getiren, onu Türkiye kamuoyuna tan�tan önemli yazarlardan bir tanesi. Konu�mam�za ba�lamak için, biraz Diyarbak�r’�n bu efsanevi seslerinin içinden de geçerek, sert konulara girmemek için sözü kendisine vererek ba�lamak istiyorum. �eyhmus Diken, buyrun.

�eyhmus Diken: �hsan a�abey te�ekkür ederim. Arkada�lar, �hsan beyin de ifade etti�i gibi ben mimar de�ilim ve böyle be� tane mimar�n aras�nda oturmak aç�kcas� beni tedirgin ediyor. Konumuzun ba�l��� “Mimarl�k Kentle�menin Neresinde?”. Ben “Mimarl�k Kentle�menin Neresinde?” sorusuna dilerseniz konu�mam� bitirdikten sonra hep beraber cevap verelim istiyorum.

Bundan üç ya da dört y�l önce �sviçre’ye ve Fransa’ya gezi yapm��t�k. Strasbourg’ta Server Tanilli hocam� ziyarete gitmi�tim. Yan�mdaki birkaç arkada� ile beraber Server hocan�n evine gitti�imizde, Server hoca bana aynen �unu sordu: “�eyhmuscu�um, elli üç y�l önce Diyarbak�r’� gördüm. O zaman çok gençtim. Diyarbak�r surlar içinde çok zarif bir kentti. Yine öyle mi?”. Hepinizin de takdir edece�i üzere “Maalesef” demek zorunda kald�m. Çünkü Server hocan�n kafas�nda surlar içerisinde gerçekten zarafetiyle insan� büyüleyen bir �ehir vard�. Bugün maalesef o zarafet tahrip olmu�.

Bugün bana sevgili dostum Nevzat Say�n taraf�ndan bir kitap arma�an edildi. Kitap “Nevzat Say�n, Dü�ler, Dü�ünceler, ��ler 1990-2004” ba�l���yla Yap� Kredi Yay�nlar�’ndan yeni ç�km��. Kitab�n hemen giri�inde dikkatimi çeken, “Terazinin Hüznü” kitab�ndan al�nm�� bir söz var, diyor ki; ”Koç aç�k kap�lar� zorlayan �uursuzlardan de�ildir. Koç sadece kapal� kap�lar� zorlar.” Dilerseniz biz de �ehrimizin kapal� kap�lar�n�, her ne kadar �u anda dört kap�s� aç�ksa da, zorlayarak ya da hafif elimizle iterek bir giri� yapal�m. Bakal�m bu kap�lar bize bu kentle ilgili hangi s�rlar� f�s�ldayacak.

Arkada�lar isterseniz, hemen en ba��ndan ba�layal�m. Diyarbak�r �ehir olarak binlerce y�ldan bu yana, 1950’lere kadar surlarla çevrili tarihi kent dokusu içinde ya�am��t�r, hala da ya��yor. Ancak ne ac�d�r ki bundan yetmi� y�l kadar önce 1930’lu y�llarda kentte valilik yapm�� bir yönetici aynen �unu demi�tir: ”Bu surlar�n içinde ya�ayan halk, er ya da geç bula��c� bir hastal�k yüzünden telef olup gidecek. Büyük felaketler ya�anacak. �yisi mi biz bu sorunu çözmek için surun belli k�s�mlar�n� dinamitleyerek y�kt�ral�m. Bu surda belli noktalarda nefes alacak delikler açal�m. Bu sur biraz rahatlas�n, hava sirkülasyonu olsun, dolay�s�yla bula��c� hastal�klar da kent içinde insanlara zarar vermesin,”. �ki noktadan bu i� yap�l�yor; Önce Da�kap�’da 300 metrelik bir alan, sonra da Mardinkap�-Yenikap� civar�nda 50 metrelik bir alan y�kt�r�l�yor. Neyse ki o dönemde bölgede arkeolojik bir ara�t�rma sebebiyle bulunan Frans�z arkeolog Prof. Albert Louis Gabriel bu tarih katliam�na engel olmak ihtiyac� duyuyor ve bunu rapor edip Ankara’ya bildiriyor. Ankara’n�n müdahalesi sonucu sur katliam� o haliyle durduruluyor ama sözünü etti�im metrelerdeki bölüm ve aralardaki üç veya dört burç da de�i�ik noktalardan yok olup gidiyor. Tekbeden ve Da�kap� burçlar� aras�ndaki bo�lu�un büyük k�sm� o dönemden kalmad�r. Bu olaydan birkaç y�l sonra Da�kap� d���ndaki mezarl�klar ve hemen Da�kap� d���ndaki ikinci sur kal�nt�lar� �ehrin d��ar� do�ru aç�lma aks� nedeniyle, o tarafa do�ru yol geli�ece�i için, bu defa dönemin belediye ba�kan�, “Bunlar� temizleyip kald�ral�m,” diyor ve kald�r�yorlar da. Kald�r�rken, Osmanl� döneminin bazalt üzerine i�lenmi� eski mezar ta�lar�n� ve ikinci sur kal�nt�s� ta�lar�n� bir �ekilde kullanmak gerekti�ini dü�ünüp, “Bir süre için bunlar� bir yerde istifleyelim, sonra bir �ekilde de�erlendiririz,” diyorlar. Ta�lar� topluyor ve sakl�yorlar, nas�l de�erlendirilecek diye soranlara da “Bunlar� tel örgülerle korumaya al�r�z ve merak eden insanlar da gelir bu ta�lar� orada görür,” diyorlar. Ne yaz�k ki bir süre sonra Yeni �ehir semtinin üst kanalizasyon sistemi yap�l�rken o güzelim ta�lar üst kanalizasyon sisteminin dö�enmesinde kullan�l�yor.

Diyarbak�r Suriçi’nin tarihi ve kültürel dokusunun çok canl� örneklerinden biri olan eski telgrafhane binas�ndan bahsetmek istiyorum. Telgrafhane, Suriçi’nde, hemen Ulu Cami’nin ve Cahit S�tk� Taranc� Müze Evi’nin arkas�nda, çok eski bir yap� ve Fransa’dan ba�lay�p Hindistan’a kadar süren telgraf hatt�n�n orta yerinde yer alan çok önemli bir nokta. Bütün ileti�im, haberle�me bu hat üzerinden sa�lan�yor. Yani bir �ekilde Diyarbak�r Telgrafhanesi’ni ele geçirir de hatt� durdurursan�z, Fransa’dan Hindistan’a kadar uzanan hat üzerinden sa�lanan ileti�im kopuyor. Hatta 1900’lü y�llar�n ba��nda iki telgrafhane i�gali olay� ya�an�yor. O dönemdeki Hamidiye Alaylar�’n�n komutan� �brahim Pa�a, kelimenin tam anlam�yla sergerdelik yap�yor, epey s�k�nt�lara ve talanlara neden oluyor. Köy halk� da buna dur demek için telgrafhaneyi iki defa i�gal ediyor. Daha sonra Osmanl� Saray� bu duruma el koyuyor ve �smet Pa�a’y� M�s�r’a sürerek bu bölgedeki s�k�nt�y� a�m�� oluyorlar. Telgrafhane i�gali de ilk seferinde 3, di�erinde 11 gün sürerek bitmi� oluyor. Bu telgrafhane bundan yakla��k 40 gün öncesine kadar Mahmut Kemal �lkö�retim �lkokulu olarak hizmet görüyordu ama bir gece içerisinde o güzelim bazalt eski yap� y�k�ld� ve yerine kimliksiz ve ki�iliksiz çok katl� bir semt Sa�l�k Oca�� yap�ld�.

Bir di�er konu; Diyarbak�r’da 1950’li y�llarda �ehrin bu dört kap�s� d���nda kap�lar aç�ld�. Tek Kap� ile PTT binas�n�n kar��s�ndaki Çift Kap�. Bunlar 1957 ile 1960 y�llar� aras�nda birer iki�er y�l arayla aç�l�yor. Tam Çift Kap�’n�n kar��s�nda nefis bir PTT binas� vard�. Bazalttan yap�lm�� ve i�çili�i çok güzel bir binayd�. Bir gecede o binay� da y�kt�lar ve surlar�n ön görünümünü bozmay� da göze alarak, onun yerine kaba, devasa bir bina yapt�lar. Yine son y�llarda yapt�r�lan Ziraat Bankas�’n�n ve son on y�l içinde yap�lan ba�ka binalar�n da malesef PTT binas�ndan geri kal�r yan� yok. Son birkaç y�ld�r in�aat� süren ve Roma Dönemi’nden kalma kabartmalar�n, hayvan figürlerinin, duvar yaz�tlar�n�n en çok oldu�u Da�kap� Burcu’nun tam kar��s�nda bir bina yap�l�yor. Onun da ayn� mant���n, ayn� anlay���n devam� oldu�unu ifade etmek isterim.

Çok katl� blok planc�l��� ve rantiyeci mimari anlay��, maalesef Diyarbak�r gibi tarihi dokusu olan ba�ka �ehirleri de katlediyor. Bilindi�i üzere bir �ehrin silüeti varsa kendisi de vard�r. Silüet elden gidiyorsa geriye ne kal�r diye sormak istiyorum. Mesela bu kentin konumu, do�as�, iklimi o kadar iyi biliniyormu� ki yap�lar ona göre konumland�r�lm��. Diyarbak�r’� kuranlar kentsel mimaride iklimin ve i�levselli�in önemini çok iyi kavram��lar. “Güne� girmeyen eve doktor girer,” demi�ler ve gün do�umuna göre bir mimari tarz belirlemi�ler. Diyarbak�r evlerinin her bir odas�n�n iklim ve mevsim faktörü dikkate al�narak yap�lm�� olmas� çok önemli ve kayda de�er. Örne�in k���n oturulan odalar�n güneye, yazl�k odalar�nsa kuzeye bakmas� sebepsiz de�il. ��levsellikten bahsedersek; eski Diyarbak�r evlerinin avlular�nda dut a�açlar� vard�. Hala y�k�lmam�� baz� evlerin avlular�nda o dut a�açlar�n� görebiliriz. Niye akasya a�ac�, �eftali ya da kay�s� a�ac� de�il de dut a�ac� diye sordunuz mu kendinize? Çünkü Diyarbak�r’da eskiden ipek böcekçili�i yap�l�rd�. �pek böce�inin kozas�n�n beslendi�i tek yer evlerin avlular�ndaki dut a�açlar�n�n yapraklar�d�r. Bu nedenle Diyarbak�r’�n Mardinkap�’s�ndan d��ar� ç�kt���n�zda tüm bahçelerde dut a�açlar�n�n, özellikle de bizim “piç” dedi�imiz meyve vermeyen dut a�açlar�n�n çok daha fazla say�da olmas� da bo�una de�il. ��te bu, i�levselli�in ürünüdür.

Bir �ehrin geçmi�ini bilmek, o �ehrin bugün vard��� a�amay� görerek de�erlendirmede izleyenlere büyük katk�larda bulunur. Bak�n eski bir Diyarbak�rl�, eski mimarlar� nas�l anlat�yor. Bu bir anlat� oldu�u için metne sad�k kalarak okuyaca��m. Diyarbak�r Kültür Tan�tma Vakf� bünyesi içinde yerel ve sözlü tarih yöntemini kullanarak yapt���m�z bir çal��man�n kitap haline dönü�mü� �ekli, aynen aktar�yorum;

“O bazalt ta�� dedi�imiz ta�tan Diyarbak�r’�n ev yapt�racak �ahsiyetleri Ç�k�nta�’a giderlerdi. Orada Ermeni ta� ustalar�n�n haz�rlad��� eyvanlar, odalar, melisler, havuzlar vard�. Be�enip, “�u tak�m� getir bizim eve, i�le,” derlerdi. Yeni yap�lm��, i�lenmi� ta�lar numaraland�r�larak getirilir ve Suriçi’ndeki eve, konumuna göre yerle�tirilirdi. O özel ta�, o m�nt�kadan ba�ka hiçbir yerde yoktur. Karacada�’dan akan lav�n bir damar� o bölgeye akm��t�r. Diyarbak�r’�n ta�lar� genellikle erkek ve siyaht�r. O ta��n özelli�i ise delikli ve di�i olmas�d�r. Evlerin avlular�nda ve duvarlar�nda kullan�lan ta�lar, o gözenekli di�i ta�lard�r. So�u�u ve s�ca�� geçirmeme özelli�inin yan� s�ra bir de �u özelli�i vard�r: Nas�l ki f�r�nda bir gözenekten di�erine �s� geçer ve tümüyle geçti�i yerde korunursa, suyu avluya ak�tt���n�zda da su o gözeneklerde birikir ve bir süre sonra serinlik sa�lar. Diyarbak�r’da avlu ta�lar� dö�endi�i zaman ta�lar�n aras�ndan k�l bile çekemezdiniz. O dö�enmi� ta�lar biribirine al��m�� vaziyettedirler. Eyvanlarda, ta� melislerde o ta�lar birbirine bindirilerek yerle�tirilmi�tir ve bu da o ta�� i�leyen ustalar�n maharetidir. Ayr�ca Diyarbak�r’�n özel, ince derz yüzey k�hêlini Ermeni ustam bana da ö�retmi�ti. O kihêl, çürümü� kireçle, yumurta ak� macun �eklinde kar��t�r�larak yap�l�rd�. Do�ada yumurta ak� kadar yap��kan ba�ka bir madde daha yoktur. S�ca�a, so�u�a, ya�mura da tahammüllüdür. Yoksa bu surlar, bu evler, bu yap�lar nas�l dayan�rd� bugüne kadar? Yine Diyarbak�r’�n eski evlerinin tavan direkleri vard�. Bu direkler üç türlüydü. En makbulü sudan gelen da� kava��yd�. K�ymetli olmas�n�n da iki sebebi vard�. Hem uzun süre suda kald��� için a�ac�n içindeki böcekler, kurtlar ölmü� olurdu. Hem de suya bak�r art�klar� kar��t��� için direkler sa�lam olurdu. Ben yüz senelik dire�i tavandan söktüm, halen ba�� çürümemi�ti. Direk ba�lar�n�n ba�lanmas� da kireçle yap�l�rd�. Sand�kl� direk çok güzeldi, dörtgen olurdu. Boydan boya olursa da pervazl� direk denirdi. O direklerin örtü tahtalar� da olurdu. Toprak akmas�n diye iki direk aras�na ç�ta konurdu. Sonra odalar�n zeminine horasan yap�l�rd�. Nas�ld�, onu da anlatay�m. Melisin örtüsü yap�lm��, topra��n tala�� serilmi� doldurulmu� olurdu ve toprak hem boyuna hem de enine sulan�p yuvalan�rd�. Nakka� Hristiyan kad�nlar vard�. Topra�� i�leyerek mermer gibi yaparlard�. En ince temiz kum ve keçi k�l� kullan�rlard�. Bu iki malzeme biribirini tuttu�unda o horasan�n art�k k�r�l�p dökülmesine imkan yoktu. O k�l, kum ve kirecin üzerinde çürümezdi. �imdi beton dökülürken tutsun diye nas�l demir vazife görüyorsa, o k�l o levhan�n içinde ayn� vazifeyi görürdü. Usta horasan� serdikten sonra ertesi gün o nakka� kad�nlar ellerindeki ka��klarla i�lerlerdi ve p�r�l p�r�l yaparlard�. Ayr�ca tu�lay� döverlerdi, horasan�n k�rm�z� rengi de i�te oradan gelir, ba�dadilere uyum sa�las�n diye. Ba�dadileri ve toprak damlar� s�vamak için de pü�rük yap�l�rd�. Kabarm�� bölümleri usta elindeki malas�yla temizlerdi. Ondan sonra bu pü�rü�ü yo�ururdu. Sonra elindeki malayla bu pü�rü�ü ilgili yere kuvvetle vururdu. Buna da hamlama denirdi. Sonra da s�vas� çekilirdi. O pü�rü�ün içine bu�day, arpa ve saman tohumlar� kar���rd�. ��te bahar geldi�inde sevgili arkada�lar, eski �ehir evlerinin damlar�nda papatyalar açard�. Mis gibi kokard�. O çiçekleri damlardan toplar baybunaç dedi�imiz öksürü�e kar�� ilaç yapard�k. Bunlar�n hepsi de bir kültürdür, Diyarbak�r’�n kültürüdür. Hepsi gidiyor ve yok oluyor. �imdi beni dinleyenler ve okuyanlar diyecek ki; ‘Bunlar ne kadar da gereksiz �eyler, ne kadar da gereksiz i�lerle u�ra�m��lar’.“

Arkada�lar al�nt� burada bitiyor. Konu�an tarihin ya�ayan canl� tan���yd�. 80 ya��nda Fuat �plikçi Usta. Hiç de�ilse, bazalt� nas�l kullan�r�z, bu konuda bir lüksümüz var m� diye sormak gerekir. Ustan�n anlatt��� çerçevede kullanarak, bazalt� estetize edebiliriz. Mesela Diyarbak�r’�n mimari yap�s�nda binalar�n d�� cephesinde kullanmak çok mu abestir? Sözün ba��nda da söyledim, mimar de�ilim ama dünyan�n çe�itli yerlerinde gezerken, görürken bunlar akl�m�n bir kö�esinden geçmiyor de�il. ��te üniversitede ta� ta� sökülüp monte edilen eski bir da� evi var. Gayet de güzel duruyor. Eskiler yapm��sa neden �imdi bunun de�i�ik versiyonlar� yap�lm�yor? Bundan 6-7 y�l kadar önce 1998’de Kudüs’e gitmi�tim. �srail’in birçok yerini gezdim de Kudüs’te be� y�ld�zl� otelde 2 gece a��rlam��lard�. Kudüs’teki o otelde ve bat� Kudüs’ün özellikle Yahudi yerle�imlerinin oldu�u noktalardaki mimari yerle�imlere bakt���mda dikkatimi hep �u çekmi�tir; �srail’in o sar�ms� ta��, be� y�ld�zl� otellerin d�� cephelerinde bile giydirme tekni�i ile kullan�lm��t�. Hemen yan�mdaki arkada�a �unu söylemi�tim: ”Bizde çok daha kolay elde edilebilecek bazalt var, biz bazalt� neden mimarimizde yeterince kullanm�yoruz?”. Mesela binalar�m�za Diyarbak�r’�n eski adlar�n� veriyoruz, yeni yap�lan sitelere Diyarbak�r’�n geçmi� kültürüyle özde�le�mi� isimler veriyoruz, ama maalesef sadece isimleri Diyarbak�r’� ça�r��t�r�yor. O yap�lar�n içine girdi�imizde, ya da d��ar�dan bakt���m�zda Diyarbak�r’�n geçmi�teki mimarisini, ruhunu, ya�am�n� yans�tan izleri maalesef göremiyoruz. Diyarbak�r’daki o tip evlerden birinin sahibi �u an aram�zda oturuyor. Kendisi Diyarbak�r Kültür ve Tan�tma Vakf�’n�n Ba�kan�. Kendileri eski ve tarihi bir mekan olan Mu� Oteli’nin sahibiydi. Mu� Otel’i eski bir sokak içinde eski bir mekan. Oray� �u an Class Otel’in sahipleri sat�n ald�. O mekan� öyle bir gizlediler ki, siz soka�a girip o mekan�n kap�s�ndan içeri girene kadar öyle güzel bir mekan�n varl���ndan bihabersiniz.

Ben �ehrin mimari dokusuyla özde�le�ecek bir mimari anlay��a ihtiyac�m�z�n oldu�unu dü�ünüyorum. Bu noktada Ara Güler’in babas�yla ilgili, William Saroyan’a anlatt��� bir an�s�ndan bahsetmek istiyorum, “Saroyan Ustaya Bir Öykü” diyor ba�l�k. Ara Güler, “Yeryüzünde 7 �z”deki foto-ropörtajlar�nda, her biri bu dünyaya ba� yap�tlar b�rakm�� sanatç�lar�n ve yazarlar�n görsel ve yaz�nsal portrelerini çizerken kendi portresini de sunar okuyucuya. Paris’te bir kahvede biralar�n� yudumlarken, babas�, Bitlis’in �ebinkarahisar köyünde do�mu� olan kendi babas�n�n öyküsünü anlat�r. Dü�ünüyorum da ailesi göçleri ya�am�� bir insana daha güzel bir öykü anlat�lamazd� herhalde. Öykü aynen �öyle;

“Bir gün babam bana �öyle dedi; ‘Gidersin, gelirsin, gazetelerde ropörtajlar�n ç�kar, okuruz, foto�raflar�na bakar�z ama bize bir hayr�n yok,’. ‘Niye?’ dedim. ‘Bir gün beni al�p da bi yere götürdün mü?’ dedi. ‘Seni nereye götüreyim ki? Sen nereye istersen gidersin, patron sensin,’ dedim. Bana yar� alayl�, yar� ciddi bakt� ve �öyle dedi; ‘Bir gün beni memlekete, do�du�um yere götürmeyi dü�ündün mü? Do�du�um evi görmek istiyorum. Hem gel, sen de gör. Sen beni götürürsen k�ymeti olur. Yoksa her köy ayn�d�r benim için.’ Kaçmak olmayacakt�. ��i ayarlad�m. Vapurla Giresun’a, oradan da taksi tutup �ebinkarahisar’a vard�m. Ad�n� hat�rlayamayaca��m bir yerde kar��m�za boz bir da� ç�kt�. Buras� ünlüymü�. Sac kavurmas� yedik. Keyifliydik. Bu topraklar�n adam� olmak istedi�i belliydi. Ama ben durumu biliyordum. 6 ya��ndayken �ebinkarahisar’dan ayr�lm��, �stanbul’a okula gönderilmi�ti. Aradan y�llar geçmi�, az zaman de�il 70 y�l ve �imdi köye gidiyoruz. Do�du�u köy �ebinkarahisar’�n Yayc� Köyü. 60-70km ötede, yol yok ama traktör gider dediler. En sonunda yüksek kapasiteli bir araba bulduk ve köye vard�k. Herkes ‘Merhaba’ diyor. Anlatt�k, ayran içtik. Babam evini ar�yordu, sa�a sapt�k sola sapt�k ve sonunda ‘Buras�’ dedi. Bakt��� yerde ev yoktu, harabe olmu� ve sonra birden köylülere döndü, ‘Köy meydan�nda çe�me vard�. Bir sürü yerinden su akard�. Nerede?’ dedi. Köylüler ‘�urada’ dediler. Gittik ve babam çe�melerin her birinden doya doya su içti. ‘Su budur i�te’ dedi. Hava kararmaya yak�n köyden ayr�ld�k. Babam memnun ayr�lm��t�. Eczanesine her gelen dosta köyünü anlat�yordu. �çine ba�ka türlü bir ya�ama iste�i gelmi�ti. Bir gün bana; ‘Baksana, köye gittik, çe�mesinden su içtik, adamlarla konu�tuk, ayran içtik, dövende döndük, hepsi iyi ama yemi�leri, dut kurusunu, kay�s�y�, pestili unuttuk. Eskiden bunlar� ceplerime doldurur yerdim.’ Babam köyünü gördükten ve suyunu içtikten sonra öldü. Cenazeye gitmek için evde bekliyordum. Derken kap� çal�nd�, açt�m ve kar��mda elinde iki tane büyük çelik tahta kutu olan iki ki�i gördüm. Yüzlerini tan�r gibi oldum, ‘Buyrun’ dedim. ‘Biz baban�z� ar�yoruz. Bunu Ya�c� Köyü’nden kendisine getirdik,’ dediler. �a��rd�m ve babam�n köylülerini içeri ald�m. ‘Babam öldü,’ dedim, bakakald�lar. ‘�imdi cenazeye gidiyoruz, isterseniz siz de gelin,’ dedim. �a��rm��lard�, kutuyu açt�m, içinde bol bol dut kurusu, pestiller, kuru yemi�ler vard�. Art�k cenazeye gitme zaman� gelmi�ti. Üç küçük naylon torba buldum. �ki avuç dut kurusu, birkaç parça pestil, biraz erik kurusunu naylonlara doldurdum ve ‘Hadi gidelim.’ dedim. Babam gömülürken yemi�leri tabutuna koydum. ��te babam�n hikayesi de böyledir.”

Bizim de bu �ehirde bazalt�n gölgesinde hummal� �eftalilerimiz, bizim de menek�e çay�m�z, bak�r ibriklerde dam�t�lm�� gül rak�m�z vard�. Yoksa birileri de biz öldükten sonra bunlar� bizim mezarlar�m�za m� b�raks�n? Sayg�lar�mla, te�ekkürler. 

Zülküf Güneli: Say�n Ba�kan �hsan beye ve bu toplant�y� Diyarbak�r’da yapmas�ndan dolay� Arkitera’ya da te�ekkür ediyorum. Bu toplant�n�n Arkitera Mimarl�k Merkezi’nin Anadolu’ya yans�yan bir toplant�s� olmas� ve Diyarbak�r’da olmas� çok anlaml�.

Konumuz “Mimarl�k Kentle�menin Neresinde?”. Mimarl�kla ilgili konulara girmeden önce üzerinde durmak istedi�im bir konu var. Benim ortaokul 2. s�n�fta okuyan bir o�lum var. Ve kendisine ilerde okuyup ne olmak istiyorsun diye sordu�umda futbolcu olmak istedi�ini söylüyor. Nedenini sordu�umdaysa, futbolcular�n devaml� medyada ve gazetelerde olmas� ve sürekli kendilerinden bahsediliyor olmas� cevab�n� al�yorum. Oysa ki bu noktada mimarlar ayn� ilgiye sahip de�iller. Buradaki mimarl�k, kent konusu, günümüzün her an�nda kar��m�za ç�kan, hepimizi tamam�yla ilgilendiren bir konudur. Bu konular�n gündemde olmamas�, medyalarda yer almamas�n� isteyen çok önemli merkezler var. Bundan olu�an bo�luklar� ve insanlar�n bir arada ya�amas�yla olu�an rantlar� birileri kendi lehine dönü�türüyor. Buradan bu toplant� konu ba�l���na �öyle bir aç�klama getirmek istiyorum. Kentlerin düzgün olup olmamas�n� ve mimarlar� sorgulam�yoruz. �hsan Bey’in de vurgulad��� gibi Türkiye’de mimarl�k ne kadar ba��bo� ve çarp�k ise kentlerimiz de bundan daha fazla çarp�k. “Mimarl�k Kentle�menin Neresinde?” sorusu kentlerimizin çok düzgün oldu�u izlenimini ça�r��t�r�yor. Oysa ki bu do�ru de�il ve bir süre daha da olmayacak.

�eyhmus Bey’in bahsettiklerinden farkl� bir aç�yla konulara girmek istiyorum. Yak�n istatistiki rakamlarla kentlerin geli�mesi ve sorunun büyüklü�ü, belki mimarl�k mesle�ini icra edenlerin yeterince ilgi göstermemesiyle yak�ndan ilgilidir. Arkitera Mimarl�k Merkezi’nin ba�latt��� bu platformlar�n Anadolu’da yap�lmas� bu konular� büyük merkezlerden, Ankara’dan, �stanbul’dan tart��man�n ülke çap�na ta��nmas�n�n bir i�aretidir ve umut ediyorum ki bu konular medyan�n da önemli bir konusu haline gelir. Ülkemizde çok de�erli tasar�mc�lar ve mimarlar var ama bunlar�n birço�unu bilmiyoruz, tan�m�yoruz. Biraz önce çocu�umla ilgili verdi�im örnekteki meslek grubundan insanlar� ise toplum çok iyi tan�yor. Diyarbak�r’daki kentle�meyi ve buna ba�l� olarak mimarinin nas�l bir geli�me kaydetti�ini rakamsal verilerle �öyle ifade etmek istiyorum. 1950 y�l�nda Diyarbak�r’�n nüfusunun yakla��k 60.000 civar�nda oldu�u biliniyor. Resmi rakamlara göre 2000 y�l�nda Diyarbak�r’�n nüfusu 600.000 olmu�tur. Tabii belediye ba�kanlar� hiçbir zaman bu rakamlar� kabul etmiyor ve en az�ndan bir kat� daha fazla nüfusu bar�nd�r�yor diyorlar. Onlar�n ifadesine göre 2000 y�l�nda Diyarbak�r’�n nüfusu 1 milyonun üzerinde. Bu, resmi rakamlara göre 50 y�l içerisinde Diyarbak�r’�n nüfusunun 10’a katland��� anlam�na gelmektedir. Yani her 10 y�lda Diyarbak�r’�n nüfusu ikiye katlan�yor. 2005 y�l�nda nüfusu 1 milyon olarak kabul edecek olursak , 2015 y�l�nda 2 milyonun üzerinde bir nüfus ve on y�l kadar bir süre içinde 1 milyon nüfusu daha yerle�tirmeniz gerekiyor. Bu nüfusa alt yap�, kanalizasyon, elektrik, su ve kentsel hizmeti gerektiren her tür �eyi götürmeniz gerekiyor. Bu sadece Diyarbak�r için geçerli bir durum de�il. Türkiye’deki birçok �ehir ayn� durumda. Çünkü Türkiye’de kentle�me %3,5 civar�nda. Türkiye’deki nüfus art��� %2’ lerde seyrederken, tahminlere göre son y�llarda bu oran %2’lerin alt�na dü�meye ba�lam��. E�er bu geli�me mümkün oldu�unca daha a�a�� çekilirse kontrollü büyümeler söz konusu olabilir. Ancak �u anda kentler sürekli tehdit alt�nda. Vatanda�lar�m�z k�rsal kesimden, kom�u ilden ve ilçeden geliyor. Bunlar� kar��lamaya haz�rl�kl� de�iliz, zaten yasalar�m�zda bunlara da imkan verilmiyor; 1984’te ç�km�� 3194 say�l� imar yasas�, yine 1984’te ç�km�� toplu konut yasas�yla bu kadar büyük tehdit alt�nda olan kentlerimize �ekil vermeye çal���yoruz. Bu yaln�zca kentlerimize bir �ekil vermek de�il, ayn� zamanda ülkemize de �ekil vermek anlam�na geliyor. Kent a��rl�kl� olmayan bir ülkenin geli�mi�li�inden bahsedilemez. Ayn� sorunlar tabii ki büyük kentlere s�çr�yor. Bir bölgedeki nüfusa sa�l�kl� bir �ekilde istihdam sa�layam�yorsan�z, onlara i� imkan�, e�itim hizmeti veremiyorsan�z bu nüfusu o yerde tutamazs�n�z. Bugün büyük bir megapol olan �stanbul’da bir ucundan bir ucuna 200 km’den daha fazla yol katetmemiz gerekiyor. �zmit’ten Tekirda�’a kadar aral�ks�z binalar var ve nüfusun %50’sinden fazlas� bu sa�l�ks�z ve altyap�s�z yerlerde ya��yor. E�er siz nüfusu Diyarbak�r’da tutamazsan�z bu nüfus tabii ki Ankara’ya, �stanbul’a s�çrayacakt�r.

Bu sorunu ba�ka ülkeler �öyle halletmi�ler. Y�llardan beri üyesi olmaya çal��t���m�z Avrupa Birli�i’nin bu konuda deneyimi çok fazla. Birli�in üyesi olan ülkeler ayn� sorunlarla bizden çok daha önce kar��la�m��lar ve onlar da do�ru ya da yanl�� bir tak�m çözümler üretmi�ler. Biz bu sorunlar� bu kadar �iddetli ya�arken ülkelerin deneyimlerinden yararlanmal�y�z diye dü�ünüyorum. Her defas�nda Amerika’y� yeniden ke�fetmeye gerek yok, akl�n, mant���n çizdi�i do�ru bilinen bu yollara ba�vurmam�z gerekir. Örne�in Fransa ve �ngiltere’de kentle�me politikalar�na yön verebilmek için daha da önce bahsetti�im bu olguya yön veren yasalar olmas�na ra�men yeni stratejik belgelerle kentlerin çekimini artt�rabilecek, geli�imini yönlendirebilecek yeni yerle�im yerlerinin kurulabilmesi için çal��malar yap�ld�. 1900’lerin ba��ndaki Bahçe�ehir fikri kentlerin olgular�yla k�rsal kesimin yetersizlikleri kayna�t�r�larak 35 bin civar�nda bir nüfus bar�nd�rmayla s�n�rl� bir kent projesidir. Bunu baz alarak daha sonra sava� y�llar�nda �ngiltere’de bir yandan sava� nedeniyle binalar tahrip olurken bir yandan da parlamento, meclisler ve komisyonlar sava� sonras� için haz�rl�klar yap�yor. 1946 y�l�nda “Town and Country Planning Act” denilen kentlerin ve k�rsal alanlar�n planlanmas�yla ilgili yasay� ve 1947 y�l�nda “New Town Act” denilen yeni kent yasas�n� meclislerinden geçiriyorlar. Bu yasan�n haz�rl�k a�amas� için geçen 4-5 y�l içerisinde bir altyap� olu�turuyorlar. Kentlerin sa�l�kl� bir �ekilde büyüyebilmesi için nas�l hareket etmesi gerekir? Bunun için de komisyonlar�n nas�l �ekillenmesi gerekir ve arsa temini ve planlanmas� nas�l yap�labilir? Bu dönemdeki haz�rlad�klar� raporlarla yeni kentlerin yeni geli�me alanlar�n�n yay�laca�� bölgelerde arazi fiyatlar�n�n dondurulmas� için yasalarda çok önemli maddeler yer ald�. Arazi fiyatlar� dondurularak yeni araziye yap�lacak yat�r�mlar�n maliyetlerinin dü�ürülmesi yoluna gidiyorlar. Bu modelle �ngiltere’de 32 tane yeni �ehir in�a ediliyor ve bir süre sonra devletten al�nm�� olunan finansman ödenecek duruma geliyor. Kentlerde oturanlar gelirlerinin %10’unun alt�nda kira ödeyerek sa�l�kl�, ye�il alan� bol olan, e�itim imkanlar� ile donat�lm�� alanlarda ya�ama f�rsat�na sahip olabiliyorlar. Tabii bu kent politikalar�nda bu süreç içerisinde birçok revizyon yap�l�yor. Ayn� zamanda Bahçe�ehir’in ya�an�las� bir yer olmad���n�n fark�na var�yorlar.

Daha sonraki dönemlerde 300 bin nüfusa kadar büyüyebilecek, tiyatro, opera ve üniversiteye sahip yeni kent politikalar� dü�ünülüyor. Sonra 1970‘li y�llarda yeni kent kanunu meclisten geçiriliyor. Bu kanun çerçevesinde 40.000 hektar alana 5 yeni kentin in�a edilmesi planlan�yor ve bu yeni be� kent �u anda 800.000 ki�ilik nüfusu bar�nd�r�yor. Her biri kendi merkezi yönetimini kurabiliyor. Buradan Diyarbak�r örne�ine dönersek, h�zl� bir �ekilde büyüyen bu kente verilecek �eklin nas�l olmas� gerekti�i ve bu konuda nas�l ba�ar�l� olunaca�� sorgulanmal�d�r. Mevcut durumdaki toplu konut yasas� ad�ndan da anla��laca�� gibi konut üretimini düzenleyen bir yasad�r. Kent boyutunda kentin geli�me alanlar�n� organize edecek bir yasay� ifade etmez. O zaman da örne�ini verdi�im ülkelerde ya�anan kentle�me sorunlar�ndan çok daha ciddi boyutta sorunlar ya��yoruz. Bu nedenle de kentlerimizin gelece�i için çok ciddi yasal reformlar�n yap�lmas� ve arazi temininin çözülmesi gerekir. Kentlerin kaderini arazi rantiyecilerinin eline b�rakmamam�z gerekir. Diyarbak�r’�n kentle�mesinin ileriye yönelik, rasyonel ve ak�lc� olabilmesi için mevcut yasalar ve birçok önemli eleman öncelikle ele al�nmal�d�r. Diyarbak�r’�n tarihi dokusu korunup önemi vurgulanarak, geli�ecek olan yeni alanlara farkl� merkezler ve bu merkezler etraf�nda olu�abilecek kentlerin planlanmas� gerekir.

1984 y�l�nda haz�rlanan Diyarbak�r �mar Plan�’nda malesef ya� lekesi �eklinde büyümeye yol açabilecek bir planlama �emas� görüyoruz. Diyarbak�r’da Elaz�� yönünde mevcut karayolu ve demiryolu gibi iki önemli altyap� hemen hemen paralel yönlenmekte. Bu kentler için önemli iki altyap�y� kullan�p küçük merkezler olu�turarak, küçük kent birimlerinin büyümeleri s�ras�nda merkeze yapacaklar� bask�y� ortadan kald�racak, bir lineer geli�meye yön verecek, sanayi bölgesinin, ye�il alanlar�n belirlenmesine imkan verilebilecek bir planlanman�n olmas� mümkündür. Ama arazi sorunu çözülmezse kentlerin rasyonel geli�mesi için planlananlar uygulanamaz. Demek ki Türkiye’de kentle�me konusunda ciddi bir referandumun mutlaka yap�lmas� gerekiyor. AB çerçevesi içinde bu gerçekle�ir mi bilemiyoruz ama bu, Avrupa Birli�i yasalar�ndan umut edilerek çözülebilecek bir konu de�il. Diyarbak�r’�n co�rafi konumu nedeniyle hemen yan� ba��nda yer ald��� Dicle Vadisi y�llardan beri konu�ulan bir projedir ve bu proje gelecekteki Diyarbak�r Projesi için çok önemlidir. Bu projeye ciddi ve rasyonel bir biçimde yakla��lmal�d�r. Bir dönem buraya önemli miktarda elektrik elde edebilmek için yap�lacak barajlardan söz ediliyordu. Bu kadar maliyetli bir projeden önce Diyarbak�r halk� için do�al rekreasyon alanlar� dü�ünülmelidir. Buran�n yaz mevsiminde s�ca�� hissettirmeyecek, çok güzel yerle�imlerin yap�labilece�i bir do�al yap�s� var. Bu ancak tüm bu elemanlar�n birle�tirilmesiyle Diyarbak�r’�n canlanmas�na yasal, finansal reformlar getirilerek mümkün olabilir.

1995 y�l�nda, belediye döneminin 2 dönem öncesinde, Diyarbak�r’da ortaö�retim ö�rencileri aras�nda aç�lm�� “Kentinizi Nas�l Görmek �stersiniz?” konulu bir yar��mada derece alm�� ö�rencilerden bir tanesinin �iirini okumak istiyorum. Bu ö�renci bu dizelerinde Diyarbak�r’� nas�l görmek istedi�ini ifade ediyor. Tabii kentin as�l sahipleri kenti kullananlard�r. Kenti kullananlar�n beklentisi do�rultusunda bu kentin �ekillenmesi gerekir. Bunun için de mutlaka planlamalarda halkla birlikte, kullan�c�larla birlikte haz�rlanacak planlar ba�ar�l� olabilir.

Ö�renci dizelerde �öyle diyor;

“Bir Diyarbak�r istiyorum,
Bir Diyarbak�r istiyorum insanlar� çilesiz ve huzurlu,
Sefil ve çaresizlerin, açlar�n kar�nlar�n� doyurdu�u a�hane,
Bir Diyarbak�r istiyorum yollar� tertemiz ve kald�r�ml�,
Yaz�n toz duman, k���n çamur olsun istemiyorum,
Bir Diyarbak�r istiyorum suyu bol, altyap�l�,
Susuz ya�amak, patlam�� kanallar, pis kokular istemiyorum,
Bir Diyarbak�r istiyorum ye�ile bürünmü�, oksijen küpü,
Yaz�n s�ca��nda hep beton duvar görmek istemiyorum,
Bir Diyarbak�r istiyorum p�r�l p�r�l, karanl�kta ayd�nl�k,
Her yer pislik yuvas� ve karanl�k bir gece istemiyorum,
Bir Diyarbak�r istiyorum temiz ve kokusuz,
Yaz�n tifo, k���n öksürmek istemiyorum,
Bir Diyarbak�r istiyorum çal��kan insanlarla dolu,
��sizlerle dolu kahveler, ac� çeken insanlar görmek istemiyorum,
Bir Diyarbak�r istiyorum gecekondular� siteye dönmü�,
Çamura batan, tozlu havay� yutan insanlar görmek istemiyorum.
Bir Diyarbak�r istiyorum insanlar� e�itilmi� ve uygar,
Çöplüklerde ekmek toplayan insanlar görmek istemiyorum.
Bir Diyarbak�r istiyorum tarihi eserleri korunan,
Y�k�lm�� surlar, medreseler görmek istemiyorum.”

Ö�renci bu dizelerde nas�l bir kentte, nas�l bir Diyarbak�r’da ya�amak istedi�ini çok güzel ifade etmi�. Tabii ki Diyarbak�r eski dokusuyla, kalekent surlar�yla önem arzediyor. Diyarbak�r’� surlarla çevrilmi� alan�n d���nda, soyutlanm�� olarak dü�ünün, geri kalan k�sm�n�, hiçbir özelli�i olmayan herhangi bir kentin kenar mahallelerinde geli�en, yükselen binalar�ndan ay�rt etmek mümkün olmaz ve Diyarbak�r’�n kimli�inde önemli bir rol oynayacak olan kalekenti mutlaka yaz�l� tüm projelerde ana ç�k�� noktas� olarak ele al�nmas� gerekti�ine inan�yorum. Te�ekkür ediyorum.

�hsan Bilgin: �imdi sözü Ahmet beye vermek istiyorum. Ahmet bey uzun y�llar Mimarlar Odas� ba�kanl���n� yapm�� ayn� zamanda mimar olarak da çal��m��. Kendisine bir sorum olacakt�. Bu yar��madaki dizelerden en çok dikkatimi çeken “Gecekondular� siteye dönmü� bir Diyarbak�r istiyorum,” dizesiydi. Gecekondular� siteye dönü�türen mimarlar aras�nda Diyarbak�r’da bu çocu�un istedi�i gibi bir site yapan ve yapt���yla gurur duyabilecek, bütün dünyaya bunu kongrelerde duyurabilecek, örnek gösterilebilecek, kaynak olu�turabilecek bir yap� var m�? �stanbul’da da böyle binalar yok, �stanbul’u örnek al�n mesaj�yla burada de�iliz. Eski Diyarbak�r’�n kültürü, evleri, ta��, topra�� güzel ama son 50 y�lda çok köklü bir de�i�im söz konusu. Acaba bu de�i�im geri al�nabilir bir de�i�im midir? E�er geri al�namaz bir de�i�imse oralardan ta��, kemeri alarak yap�lanlar bu kadar basit mi olmal�d�r? �kinci sorum da bu. Dilerseniz bundan sonraki konu�malarda bu konuya de�inelim. Yeni yap�lar� yaparken eski Diyarbak�r’dan �unu alal�m, �u ta�lar� kullanal�m gibi bir formülünüz var m�? Bu müzik gibi ba�ka kültürel alanlarda da olmuyor. Bunlar� da dikkate alarak konu�al�m istiyorum. Buyrun Ahmet bey söz sizin.

Ahmet Cengiz: Öncelikle Arkitera’ya, sonra Diyarbak�r Sanat Merkezi’ne te�ekkürlerimi iletmek istiyorum. 9 ilde sürecek olan tart��ma platformlar�n�n birinin de Diyarbak�r’da olmas� bence çok anlaml� ve de�erlidir. Uzun zamandan beri mimarl�k ad�na yürüttü�ü çal��malardan dolay� Arkitera’y� kutluyorum.

Bugün “Mimarl�k Kentle�menin Neresinde?” temas�yla daha çok kent mimarisinin dününü, bugününü ve yar�n�n� tart��aca��z. Mimarl���n kentle ili�kisini kurabilme anlam�nda mimarl��� biraz daha açmak gerekti�ini dü�ünüyorum. Nedir mimarl�k? Mimarl�k bir yap� üretime disiplinidir. Peki mimarl�k-kent ili�kisi nedir? Bence mimarl�k, öznesi insan olan ve insan için mekan üreten ve bu mekan�n i�levsel, güvenilir, estetik, ekonomik ve hatta ekolojik olmas�n� sa�layan bir disiplindir. Mimarl���n as�l öznesi mekan. Bu mekanlara belli dönemlerde ihtiyaç duyulma s�kl��� de�i�ebiliyor. Ayn� zamanda bu mekanlar ba�ka bir mekan içinde ya�arlar. Asl�nda bu kentlerin mekan� da bizim yerle�imlerimiz olan köylerimiz, kasabalar�m�z ve kentlerimizdir. Kentler için mekanlar�n mekan�d�r diyebiliriz. Dolay�s�yla mimarl�k bu noktadan kentlerle ili�kilendiriliyor. Mimarl�k kapsam� sadece münferit yap�lm�� binalardan olu�muyor.

Diyarbak�r’�n dününü, bugününü ve yar�n�n� de�erlendirmeye çal���rsak, Diyarbak�r’�n geçmi�inde çok muazzam mimari ölçülere sahip ve çok derli toplu bir kent oldu�unu görürüz. Diyarbak�r evleri, camileri, kiliseleri, hanlar�, hamamlar�, saraylar�, kervansaraylar�, konaklar�, çe�meleri, �ad�rvanlar� ve sokaklar�yla, temiz akan Diclesiyle, da� içinden ta��nan içme suyuyla, bazalttan yap�lm�� binlerce y�ll�k geçmi�e sahip ta� kanalizasyon sistemiyle adete bir mekan bütünlü�ü içinde bir kent. Ve gerçekten 1940’lara kadar her ad�m�nda ve her kö�e ba��nda mimarl��� hissetmek ve dokunmak mümkündü. Kabaca 1930-1940‘lardan sonra çok ciddi bir biçimde sur d���na ta��lmas� ve ciddi bir bozulman�n olmas� söz konusu olmu�tur.

Ya�ananlar sadece Diyarbak�r için geçerli de�ildir. �hsan beyin de de�indi�i gibi çok genel bir süreç. Bu ortak bir süreçtir ve çok benzer durumlardan kaynaklan�r çünkü toplumlar kentle�me öncesi çok dingin bir ya�am sürdürmü�lerdir. Kapitalizmin geli�meye ba�lamas�na kadar çok yo�un çal��malar�n olmad���, k�sa zaman dilimlerine s��d�r�lan, o dönemin ekonomisinin, idari yap�s�n�n, nüfus hareketlerinin çok h�zl� bir biçimde ya�anmad��� bir dönem söz konusudur. Kapitalizmin geli�mesiyle birlikte bu dinginlik birden bozuluyor ve ciddi hareketlenmeler, devinimler, ciddi nüfus hareketlenmeleri ba�l�yor. Sanayinin geli�mesiyle k�r nüfusu kentlere akmaya ba�l�yor ve böylece k�r nüfusunun kentlerde çok ciddi bir bask�s� olmaya ba�l�yor. Kent bilincine sahip olmam��, kentli olmay� sindirememi� bu nüfus, kentin yoksul nüfus oran�n� artt�ran bir nüfus. Böyle olunca da bu insanlar acil olarak bar�nma ihtiyaçlar�n� gidermek istiyorlar ama buna cevap olabilecek imkanlara sahip de�iller. Yerel yönetimler ya da ba�ka birileri bu soruna cevap verebilecek yeterli çözümler üretememi�lerdir. Bu insanlar do�al olarak akan bir su gibi kente akmaya ba�lam��lar ve kendilerince bir �eyler yapmaya çal��m��lard�r. Bu dönemlerde çarp�k yap�la�man�n önü aç�lm��t�r. Sa�l�ks�zla�an bu yap�la�ma içinde bulunulan kentleri de sa�l�ks�zla�t�rm��t�r.

Böyle genel bir de�erlendirmeden sonra bu sorunun sadece Diyarbak�r’�n, Türkiye’nin ya da sadece az geli�mi� ve geli�mekte olan ülkelerin sorunu olmad���n� görmek mümkün. Bu geli�mi� ülkelerin de sorunu. Tek bir farkla; bugünün geli�mi� ülkeleri kapitalizme bu kadar haz�rl�ks�z yakalanmad�lar. Bu nedenle de kendileri için bir �eyler yapabilme zaman� bulabildiler. Kapitalizm, ilk defa kendilerinde ba�lad���ndan bir avantaj olarak süreç yava� ilerlemi�tir. Böylece de en az derecede etkilenme imkan� bulmu�lard�r. Ve kar��m�zda o dönemleri daha az tahribatla a�an geli�mi� ülkeler duruyor. Ancak bizim gibi geli�mekte olan ve az geli�mi� ülkelerde durum çok farkl�d�r. Bizler kapitalizme haz�rl�ks�z yakaland�k ve ne kendimizi, ne de kentlerimizi ve yerle�im birimlerimizi koruyabildik. Dolay�s�yla bugünün olumsuz tablosuna varm�� bulunuyoruz. �hsan Bey’in iletmi� oldu�u soruda görüldü�ü gibi, Diyarbak�r’da gerçekten örnek gösterilebilecek, ba�� dik, aln� aç�k bir biçimde gösterilebilecek bir tablo yok. Bunun en iyi örne�i Seyrantepe’de yap�lm�� olan toplu konuttur. Bu örne�i bir anlamda ciddiye almak do�ru de�ildir çünkü Diyarbak�r’a özgü bir proje de�ildir. O dönemlerde belediyede çal��t���m için o süreci çok iyi biliyorum. Toplu konut idaresi alelacele dönemin devlet bakan� Salih Sümer’in talebiyle Diyarbak�r’da bir arsa temin etmeye çal��t�. Diyarbak�r için dü�ünülmemi�, ba�ka yerlerde kullan�lm�� tipik bir toplu konut projesini biraz derledikten sonra oldu�u gibi buraya uygulam��lard�. Ne mekan ölçüleri ne de malzemesi bak�m�ndan hiçbir �ekilde Diyarbak�r kültürüne, mimari yap�s�na uygun bir proje oldu�unu dü�ünmüyorum. Ancak Diyarbak�r’�n ba�ka alanlar�nda da birçok yap�la�ma var ancak buradaki tablo mimarl�k mesle�i kriterleri ve de�erlerinin önde oldu�u bir tablo de�il. Di�er soruya geçerken..

�hsan Bilgin: Diyarbak�r’a özgü bir modern konut mimarisi olabilir mi acaba? Diyarbak�r’a ait bir genel konut karakteri olup ve bu tüm Diyarbak�r ilçelerine da��t�labilecek bir model olabilir mi? Kalenin arkas�ndaki 8. parsele özgü ya da sanayi bölgesindeki bir arsaya spesifik bir �eyler yap�labilir belki ama Diyarbak�r’a özel bir modern konut mimarisi yap�labilir mi? Buraya özgü bir �eylerin aranmas� ba��ndan beri tart���lan bir konu. Böyle modern bir konut mimarisi olabilir mi? Dünya’da bir �ehre özgü konut mimarisi var m�? Bu soruyu Nevzat Say�n’a sormak istiyorum.

Nevzat Say�n: Tek kelimeyle söylemek gerekirse; olmaz. Bunun bo�una bir çaba oldu�unu dü�ünüyorum. Modern dünyada ancak normlara uygun bir yap�dan söz edebiliriz. Bulunulan bir co�rafyaya ili�kin bir problemin çözümüne giderken o konuda daha önce yap�lm�� olanlar bir bilgi olarak girer ve kendi etkilerini koyarlar. Bu ba�lamda belki o yap�, yönüyle, ele al�n���yla, gerçekten buraya özgü bir �eyleri içerir. Ama bu ne kadar Diyarbak�r’� yans�t�r, bunun biraz önceki ihtiyac� kar��layaca��n� zannetmiyorum. Oraya ait olma ruhunu ta��yabilir ama bu da buraya özgü bir �ey de�ildir. Tersini, öbür ucunu dü�ündü�ümde, durumu malzemeyle ya da görüntü benzetmeleriyle de olsa zorlarsan�z ortaya bir felaket ç�kar. Bugün Çetin bey ile gördük; yollardan birinin üzerinde park var henüz yar�s� bitmi�, belli ki oras� ta� kaplanacak. Bir de Dicle Üniversitesi’nin giri� kap�s� var, burçlara benzetilmeye çal���lm��. Bazalt, kemerler, orada ta��nabilecek ne varsa hepsi konmu� ama olmam�� ve ortaya korkunç bir �eyler ç�km��.

Ke�ke bunun tersi olsa; belirli normlara uygun bir yap�n�n pe�inden gitsek. O vakit bulundu�unuz yerle ilgili olarak, o yap�da bir �ey onu buraya ait k�lacakt�r. Ancak yine de bu yap� Diyarbak�r’�n her taraf�na ta��nabilecek bir yap� tipi de�ildir.

�hsan Bilgin: Onlar� buraya ait k�lacak �ey, bu dönemde buras� için yap�lm�� projelerin kendilerine özel enerjileri midir? Bir tak�m kale burçlar�n� ta��mak, bir tak�m formlar� ta��mak... Mesela 20. yüzy�l�n ba��nda Amsterdam’da çok büyük bir toplu konut hamlesi oluyor. Bir grup mimar ve belediyenin i�birli�i ile, daha sonra Amsterdan Okulu olacak olan, bir dizi i� yap�yorlar. Bunun Amsterdam mimarisiyle hiçbir alakas� yok. Kültürel olmayan ama endüstriyel ve ekonomik nedenlerle tu�la kullan�l�yor. Amsterdam’da eskiden de tu�la kullan�l�yordu, �imdi de tu�la kullan�l�yor. Tu�la Hollanda’da ve �ngiltere’de de kullan�l�yor. Yani kuzey ku�a��n�n ortak bir malzemesidir tu�la. Eski Amsterdam tüccar evleriyle bunlar�n hiçbir benzerli�i yok. Ama 20-30 sene bu ekol boy gösteriyor ve buna da “Amsterdam Okulu” deniyor mesela. Bugün gezdi�imiz S�tk� Taranc� Evi’nin kenarlar�ndaki odalarla ortadaki avlu çok ho�tu. Diyarbak�r’da bir villa ev yap�l�rsa ku�kusuz bu iyi bir örnek olabilirdi. Ama sitelere alternatif olarak o binay� gözümüzün önünde tutamay�z. Bu anlamda Diyarbak�r meselesini bugünkü pratiklerinden mi üretmemiz gerekiyor? Bu konuda ne diyorsunuz?

Ahmet Cengiz: Ça�da� dünyada benze�en toplumsal ya�amlar�n ad�m ad�m bütün dünyay� kaplamaya ba�lad��� bir süreçten geçerken, yerel motifleri ön plana ç�karmak ve bu do�rultuda çaba sarfetmek, muhafazakar bir tutum sergilemek anlams�z, ancak yine de her�eyin bir ruhu olmal�. Diyarbak�rl�lar ba�ka bir �ey sevemez mi? �stanbullular ba�ka bir �eyi sevmiyor mu acaba? Acaba ya�am tarzlar�ndan ve kültürlerinden kaynakl� sevdikleri renkler, dokular, nesneler biraz farkl� de�il midir ki? Bence biraz öyledir. Toplu konut hakk�nda söylediklerim buradan kaynakl�. Yani bir ba�ka yerden al�nm�� bir projenin Diyarbak�r’�n tepesinde uygulanmas�n�n bir anlam� yoktur. Yoksa tabii ki ça�da� dünyan�n benimsedi�i, önemsedi�i de�erleri redderek ça�da� dünyan�n d���nda kalmamal�y�z. Bu mümkün de�ildir. Bugün geli�en süreç de bunu gösteriyor zaten. S�n�rlar kalk�yor, AB, dünya birli�i olu�acak belki. Birçok ortak de�er evrenselle�ecek ve benze�ecekken çok muhafazakâr biçimde eski Diyarbak�r evlerini yapaca��z, bazalt ta��n� kullanaca��z demenin bir anlam� yok. Ama hala i�e yar�yor ve kullan�l�yorsa, ekonomik de�eri varsa yerel malzemeleri, benimsedi�imiz renkleri, dokular� elbette ki kullanmam�z gerekir. Olaya bu anlamda bak�p de�erlendiriyorum. Verdi�im cevap sorunuzun cevab� olabilmi� ise devam etmek istiyorum. �imdi böyle nedenlerle ili�kiler de�erlendirmesinden sonra Diyarbak�r asl�nda bütün Türkiye kentleri ve yine hatta di�er bütün geli�mekte olan ve az geli�mi� ülkelerin kentlerinde ya�anan bu benzer süreç neler yapmam�z gerekti�i konusunda bizleri dü�ündürmelidir ve mutlaka bir �eyler yapmam�z gerekmektedir. Ben bir birey olarak nas�l bu halde kald���m�za aç�klama getirebilmi� de�ilim. Bazen ba�bakan, ilgili bakan benden az m� dü�ünüyor diyerek anlayam�yorum. Eminim de�il, zekas� ve dü�ündükleri en az benimkisi kadard�r. Ama niye bir �eyler olmuyor? Örne�in �u an kanalizasyonu ve içme suyu olmayan bir kente ili�kin devletin vermi� oldu�u ödenek, gider ile bu alt yap� sorunlar�n� gidermi� bir kente ödenen ödenek ayn�d�r. Öyle olumsuz bir idari yap�lanma içerisindeyiz ki ortak mekanlar� yönetme konusunda o kadar çok yetersizlik var ki, kapitalizmin geli�mesinden sonra olu�an idari yetersizlik olay� hala ülkemizde sürmekte ve hala kentlerimizi nas�l yönetebilece�imiz konusunu çözüme kavu�turabilmi� de�iliz.

�hsan Bilgin: Peki devlet bu durumdayken sivil toplum örgütleri, belediye, Mimarlar Odas� neler yap�yor? Onlar�n Diyarbak�r’da bir faaliyeti oluyor mu?

Ahmet Cengiz:
Hay�r, olmuyor. Y�llarca Mimarlar Odas�’n�n içinde bulunmu� biri olarak diyebilirim ki; Türkiyedeki Mimarlar Odas�, tüm dernekler, vak�flar, meslek odalar�; gerekli oldu�u için örgütlenmi� olu�umlar de�illerdir. TMMOB 1954’ten kalma bir yasal düzenleme ile hala bugünün ihtiyaçlar�na cevap bulmaya çal��an resmi bir örgütlenme. Bu kurumun geli�melere cevap verme olas�l��� yoktur. Mimarlar Odas� genel merkezinin yönetim kurulu üye say�s� 7’dir. Bu 7 ki�iyle ve hiç kurumla�amam��, Türkiye’nin mimara dair, imara dair sorunlar�na cevap verememi� bir kurumun katk�s� ne olabilir ki? Bu asl�nda s�radan bir durum de�il, devletin bu konudaki tutumu ve politikas�n�n da sonucun böyle olmas�nda etkisi var. Böyle vurdumduymaz bir devletin olmas� mant�k d���, buna inanmak mümkün de�il. Herkesin dü�ünebildi�i �eyleri onlar�n dü�ünemedi�ine inanmak mümkün de�ildir. Ama maalesef çok basit bir matematiksel hesab� bile yapma yetene�inde de�iller. Örne�in “�stanbul’un �u kadar nüfusu vard�r ve biz de nüfus üzerinden �u kadar pay aktar�yoruz” demek. Herkesin nüfusuna göre pay aktarma do�ru bir durumdur. Örne�in A kentinin park�, bahçesi, sosyal tesisleri, kentsel donan�mlar� ve altyap�s� yok. “Buna ili�kin bir de�erlendirme yapal�m ama kentin as�l ihtiyac� nedir, �unu ne kadar zaman diliminde hangi �eylerle nas�l gerçekle�tirebiliriz”le ilgili yap�lan hiçbir �ey yok. 80 y�ld�r suyu, elektri�i olmayan, kent merkezlerine 10km uzakl�kta bulunan köylerimiz var. Bunlar hiçbir �ekilde dü�ünülmüyor. De�erlendirmeye al�nm�yor.

�eyhmus Diken: Orada köy örgütlenmeli, bunu unutmamak laz�m. Mesela bir köy Diyarbak�r’a ba�land�.

�hsan Bilgin: Siz daha çok ihtiyac�n�z�n oldu�unu ama devletten size bir �ey gelmedi�ini söylüyorsunuz. Türkiye’nin bütün kentlerinde görülen kaynak eksikli�inden bahsediyoruz. Peki ayr�lan kaynak yetersiz de olsa bu �ehre geldikten sonra, belediye, sivil toplum örgütleri vs. bunun do�ru harcanmas�n� sa�layabiliyorlar m�? Bu yetersiz kayna�� belediye ve di�er örgütler organize olup do�ru yerlere harcayabiliyorlar m�? Kent planc� arkada��m�z Mustafa Sinemillio�lu belki bu konuda bir �eyler söyleyebilir.

Mustafa Sinemillio�lu: Konu�mam� video göstererek ayakta sunmak istiyorum. Çok k�sa konu�maya çal��aca��m.

“Mimarl�k �ehircili�in Neresinde?“ konusu gerçekten ho� bir konu. Dolay�s�yla biraz mimarl�k biraz �ehircilik, çapraz kar��la�t�rmalarla konu�may� dü�ünüyorum. Buradaki konu mimarl��� ilgilendiriyor ama daha çok mimarl���n çevresiyle ilgili.

Önce do�a vard� sonra insan, ev ve �ehirler olu�tu. Asl�nda mimarl�k, �ehircilik ve �ehir dü�ünülürse hepsi bir bütündür. Buna göre Diyarbak�r’�n asl�nda çok de�i�medi�ini söyleyebiliriz. �ehircilik içerisine korumay�, yenilemeyi ve ya�am� alan bir bütündür ama hepsinden önemlisi insan� da kapsar. Asl�nda modernizmin çeli�kisi, insan faktörünün unutulmas�d�r. Mimarl���n, �ehircili�in ve Diyarbak�r’�n göbe�inde insanl�k var. Yap�lar insan ve ya�am olmadan çok da anlam ta��mazlar. �ehir sadece bina de�ildir, �ehir an�d�r, ya�amd�r, sürekliliktir. Örne�in Diyarbak�r’da korunmu� bu sokak insan olmad���nda biraz daha donuk görünüyor. Bu örnek ise Ulucami’nin içinden bir detay; insan varken daha canl�. �nsan olunca mimarl�k ve �ehircilik daha kapsaml� oluyor ve �ehirler büyüyüp yay�l�yor. Ve Diyarbak�r, s�cac�k, bir yerden bir yere yürüyerek gidebilece�iniz ölçekte bir �ehirdir. Diyarbak�r bir dönem büyüyor ve yeniden yap�lan�yor. Bizim için en önemli nokta insan ölçe�ini ön plana ç�karmak.

Mimarl�k insan ölçe�indedir, süreklilik ve korumad�r. Sorun ça�da�la�ma, paran�n gelmemesi, sorumsuz insanlar, modernle�me olabilir. Asl�nda hepimiz her noktada sorumluyuz. Mesela Mardin’i bozan, buradaki mavi Telekom yap�s�d�r, Diyarbak�r için de ayn� �eyden bahsetmi�tik. Çok gariptir ki, imar kanunumuzun ula�makta gecikti�i noktalar daha iyi korunmu�tur. Modernle�me ve imar plan�n�n olmamas� s�k�nt�lar�n�n yan�nda böyle de bir durum var. Binalar asl�nda ya�am�n oldu�u yerlerdir ve onlar� olu�turan bir süreklilik vard�r. Hasankeyf’te ise mimarl��� ve kentsel planlamay� kapsayan �ehirle�me ile enerjiye ihtiyac�m�z oldu�u için binlerce y�ll�k eme�i ve tarihi sular alt�nda b�rak�yoruz.

Diyarbak�r’da teknik elemanlar�n önemini vurgulayan birkaç �ey söylemek istiyorum. Diyarbak�r’�n de�i�iminde ve geli�iminde modernle�me ve kapitalizm var. Buradaki toplu konut çal��mas� eksik bir çal��ma ama Diyarbak�r’daki en güzel site. Toplu konut olmadan önce orada hiç a�aç yoktu ama �imdi yüzlerce a�aç var. Diyarbak�r’da insanlar�n konut büyüklü�ü fikri, toplu konut fikriyle de�i�meye ba�lad�. Diyarbak�r’�n orta ve üst kesimi �imdi toplu konutta ya��yor. Bu konutlar belki de her �ehri olu�turan kültürün yeni dönemle birlikte yo�urulmas�d�r. �nsan�n yap�s� gere�i az katl� yap�lar her dönemde önemlidir, insan do�aya yak�n olmak ister. Ama eski Diyarbak�r evlerini olu�turan aile yap�s� yok art�k. Çekirdek aile yap�s�n� da eski Diyarbak�r evlerine ta��yamazs�n�z. Nevzat hocam surun bir örne�inin �ehirin giri�inde, bir örne�inin de üniversitede yap�ld���n� söyledi. Daha kötüsü, Diyarbak�r’�n en güzel park�n�n etraf�na milyarlarca para harcanarak sur örüldü. Park�n çevresine yap�lan bu gereksiz sura ayr�lan parayla belki iki tane burç onar�labilirdi ya da iki park daha yap�labilirdi. Belediye ba�kanlar�m�z son iki y�lda Diyarbak�r’da, �ehir merkezinde kaç tane a�aç kesildi�ini biliyorlar m�? Geli�ip �ehirle�tikçe a�açlar� kesiyoruz. Buras�n�n tadilat�na imza atan bir planc�, bunun yerine binay� dikecek olan mimar ve bunu zorlayan ki�i de bir müteahhit. Hepimiz birer müteahhitiz asl�nda.

En son bir hafta önce buran�n karar mekanizmas�yla bu gidi�e dur demek için iç kalenin aç�l���nda konu�tum. “20 parselimiz kald� bunu da çözdükten sonra Suriçi’nde hiçbir yap�la�ma olmayacak,” dendi. �ehir sürekli bir kavramd�r ve bu kavram� sürekli yeni sorunlar ve çözümler bekler. Bunu erteleyemezsiniz. Burada belediye kamu kurulu�u olarak arsa fiyatlar�n� dü�ürmekle görevlidir ve müteahhitleri kontrol etmelidir. Belediye buradaki çekme mesafelerini uygulayabilseydi arsa fiyatlar� %50 dü�ecekti. Arsa fiyatlar� dü�ürülürse, kirada olan yeni �ehir belediyesi buradan ç�kar sa�layabilir. Bir binan�n arka ve ön bahçesinin ölçüleri kurallara uygun olarak verildikten ve o kurallara uyulduktan sonra �ehirsel dönü�ümün ba�lamas� gerekir. Merkezi i� alan�nda sivil toplum örgütlerinin paras� fazla de�ildir. Buralardaki talepler yönlendirilerek bir yap�la�ma olu�turulabilir. E�er yan bahçeler kurallara uygun çekilmezse oradaki arsa miktar� yükseliyor, dolay�s�yla oradaki binalar�n alan� büyüyor ve fiyatlar� yükseliyor ve müteahhit bundan kazanç sa�l�yor. Bu fiyat yönlendirilmedi�inde müteahhitin ve �ehirdeki rant piyasas�n�n esiri oluyorsunuz.

�hsan Bilgin: Bu �ehirde 1 milyon ki�i ya��yorsa kaç tane müteahhit vard�r?

Mustafa Sinemillio�lu: Ben herkesin müteahhit oldu�unu dü�ünüyorum. Bizde planc�, mimar, belediye ba�kan�, hoca olup da ayn� zamanda müteahhit olan çok insan var. Sorun asl�nda yerel örgütlenmenin bu ç�kar gruplar�na ve bask� gruplar�na e�it mesafede durmas�n� sa�lamak. Bu da örgütlenmeyle gerçekle�tirilebilir.

�hsan Bilgin: Herkes müteahhit ise, bina yap�yor ve rant elde ediyorsa yapacak bir �ey yok. Öyle de�il de müteahhitler belli bir grupsa ve belli refleksleri varsa, bu reflekslere kar�� kentin kar�� refleksleri olmas� gerekir. Bu müzakere sürecinde belediye örgütleme i�ine yarar. Orada bir uzla�ma olur ve sonucunda herkesin istedi�i olmaz belki ama bundan daha iyi ortamlar olu�abilir.

Mustafa Sinemillio�lu: Söylemek istedi�im herkes müteahhit de�il ama müteahhitler her gruptan insandan olu�uyor. Kar��l�kl� görü�meyi, örgütlenmeyi dengeleyip toplumsal dayan��ma mekanizmas�n� olu�turmak gerekir. Çözüm �u; bütün taraflar, sivil toplum örgütleri ve talep edenler seslerini yükseltecekler. Örne�in Diyarbak�r’da bir imar uygulamas�nda kald�r�m geni�letmesi var ama bu esnada a�açlar kesiliyor. A�açlar kesilmeden çevre düzenlemesi yap�labilir. Bu belediyedeki teknik elemana intikal etti�inde, meclis karar� denerek i�ten s�yr�l�nabiliyor. Mesela belediyenin Yeni�ehir’deki yan bahçe sorununun asl�nda çok basit bir çözümü var. Bu da plan karar�n�n de�i�mesi. Bunun yap�lamamas�n�n nedenini �ehirdeki rant ekonomisinin belirleyicili�i olarak alg�l�yorum. �u kald�r�mlar�n yap�lmamas� için sesimizi yükselttik ama ka��da döküldü�ünde hiçbir de�i�iklik olmad��� görüldü. Diyarbak�rda kald�r�m geni�lemesi s�ras�ndaki kesilen a�açlar�n say�s�n�n art��� �ehir bölge planc�s�n�n art���yla paralellik ta��yor. Yeni�ehir Belediyesi a�açlar� kesiyor ve ilk defa burada bir planc� var. Diyarbak�r Cezaevi’nin çevresinde binalar görülüyor. Oysa eskiden buras� �ehrin en d�� noktas�nda bulunuyordu. �imdi ise bu cezaevi �ehir içinde kalm��t�r ve ne yaz�k ki burada bile sadece gecekondular içinde a�açlar var. ��te Diyarbak�r’�n en güzel mimariye sahip yap�s� “AZC Plaza” yan bahçesi ve çekme mesafesi yok ve KAKS’� 8’den fazla. Sonuç olarak örgütlenmemiz gerekiyor ve sivil toplum örgütlerinin taraflara, özellikle karar mekanizmalar�na e�it uzakl�kta durmalar� gerekiyor. Bu noktada kamuyu, sivil toplum örgütlerini, halk� daha fazla savunabilirler ve yönlendirebilirler.

Nevzat Say�n: Öncelikle “Kimse istemiyorsa bu nas�l oluyor?” sorusuna de�inmek istiyorum. Arsa sahibi, müteahhit, oray� sat�n alacak adam da istiyor ve a�açlar yok oluyor. Herkesin kötü oldu�unu dü�ündü�ü �ey nas�l yap�labiliyor? Yayg�n suç ortakl��� kavram�yla. Küçücük arsas� olan bir adam da, arsa sat�n alan da, müteahhit de herkes bu durumdan faydalan�yor. Dolay�s�yla kötülük üzerinde sinsice bir örgütlenme oldu�unu kabullenmek laz�m. Bu üstelik resmi olarak da ittirilmi�, kabul edilmi� ve bunun üzerine bu ülke yönetiliyor. O kald�r�mlar ve a�açlar tan�ml� olmad���ndan o hale geliyor. Baz� yap�lar içeriden baz�lar� d��ar�dan de�i�iyor. Biz içeriden de�i�emeyen yap�lardan birisiyiz. Belli standartlar ve normlar�n dayat�lmas� ad�na iyi ki bu AB yasas� var.

De�inmek istedi�im ikinci konu ise �u; “Acaba olanaklar ve kaynaklar artsa daha m� iyi olur?”. Hay�r, ilginç bir biçimde daha kötü olur. Bugün Gazi Caddesi ve yeni yap�lmakta olan toplu konutlar taraf�ndaki i�lerin inan�lmaz bütçeleri var. Bu i�ten biraz anlarsan�z orada ola�anüstü paralar�n dönmekte oldu�unu anlars�n�z. Bütçe ve kaynak art�kça, buraya daha üst s�n�fa ait insanlar yerle�mek istedikçe, müteahhitler örgütlendikçe kötülü�ün kat say�s� art�yor. Bazen biz mimarlar herkesin içten içe güzel buldu�u �eyi kötü buluruz. Burada konu�masan�z bile lütfen bunlar� içinizde iyi-kötü anlam�nda de�erlendirin. O zaman o kötü olan�n tarifi üzerinden de bir �eyler bulunabilir. Sanki daha iyi olacakm�� gibi ve buna daha iyi kaynak ayr�lacakm�� gibi görününce meselenin boyutlar� büyüyor ve ortaya ç�kan kötülük art�k kolayl�kla geri dönü�türülemez bir hale geliyor. Bu nokta vahim. Burada böyle de di�er kentlerde böyle de�il mi? Emin olabilirsiniz ki, defalarca katlanarak aynen devam ediyo. Fakat bu, buray� aklamaz yani bu her yerde böyleyse burada da böyle olacak anlam�na gelmez. Üstelik teknik konularda da baz� ciddi problemler var. Örne�in az önceki yap�da hiç dilatasyon yok, hiç çift kolon, kiri� devam� görmedim. Buna kar��n cephesinde de yok yok. �yile�tikçe kötüle�iyor... Yap�lar yükselse de sokak boyutlar�n�n de�i�tirilmemesi de ba�ka bir konu ve alt�nda “Sessizce ne isterseniz yap�n,” konusu yat�yor. Yoksa “Her�ey nas�l böyle kötü oluyor?“ sorusunu hiçbirimiz anlayamayaca��z. Sadece sessizce birileri sizi rahat b�rak�yor. S�k�yorsa ç�k yap ve kazan gibi kurallar i�liyor.

Dedeman Otel’de kal�yoruz. Yan�m�zda Galeria var. Etraf binalarla çevrili ve aralar�nda 4 metre kalm��. Alt�nda restoran var ve restorana ne kadar özenirseniz özenin, bu durumda ne kadar iyi olabilir? Belki bunu yapan mimarlar aram�zdad�r. Bunu çok yayg�n biçimde yap�ld��� için söylüyorum. Kale burçlar� ad� alt�nda birileri gaz betondan duvar örüyor. O kadar çirkin ve kötü ki... Mesela bir burç var ve üzerinde bir karpuz yer al�yor. Bu her yerde ayn�. Bu kadar iyi ya�amak isteyen insalar�n oldu�unu varsayd���m�z bir yerde, bu lanet olas�ca belirsizlik ve o belirsizlikten tahminimizden daha fazla insan�n nemalan�yor olmas�n�n bence çok ciddi bir yarar� var. Peki bu kadar çirkin olmak zorunda m�yd�? Belki daha iyi ve güzel olabilirdi. Öyle bir konu ki ikisi birden olmuyor. Bir �ey bir kere çökmeye ba�lad�ktan sonra art�k onu tutamazs�n�z. Daha güzeli olsayd� �imdi konu�tuklar�m�z�n birço�unu konu�muyor olurduk. “Kötülü�ün nerde oldu�unu bulmak, nas�l gerçekle�ti�ini derinden hissetmek, bunu anlamak, bir yerlere koymak ve aç�kca konu�mak,” yap�lacaklar aras�nda olmal�d�r. Öncelikle neyin kötü oldu�unu ve kimler taraf�ndan yap�ld���n� iyi anlamak zorunday�z.

Salondan: Do�an Da�delen, mimar�m. �stanbul’da da Türkiye’nin her yerinde de çarp�k kentle�me mevcuttur ve olacakt�r. Bu, kentle�menin bir gere�i. Bu panelden benim �u ana kadar ald���m izlenim �u; öncelikle kentle�meyi ö�renmek gerekiyor. Kentteki çözümler de ard�ndan gelecektir. Sivil toplum örgütlerinin ciddi bir biçimde baronluktan ç�kmas� gerekiyor ve sivil toplum baronlar�n�n gerçek sivil toplumcular taraf�ndan ele�tirilmesi gerekiyor. Diyarbak�r Suriçi ciddi anlamda korumaya al�nabilmeli, oradaki tarihi doku ve evler korunmal�, d��ar�ya yans�yan yeni kent modern olabilmelidir. Biz Diyarbak�rl� olarak ikiz kuleleri, cam fanuslar� görebilmeliyiz. Bugün iyon düzeni, dor düzeni yerinden kald�r�p modern ihtiyac� giderecek, toplumun ihtiyaçlar�na hitap eden yap�lar yapmal�y�z. Sivil toplum örgütleri do�ru güçlenirse, birilerinin ba�kan olabilmek için yaratt��� baronluk kavram� ortadan kalkacakt�r.

Salondan: Y�llard�r Diyarbak�r’da mimars�n�z �u ana kadar hiç i� yapt�n�z m�?

Salondan: Diyarbak�r’da y�llarca projecilik yapt�m. Kendi yapt���m binalar�n alt�na imzam� da att�m. Arkada��m gezip görmü�tür. 

Salondan: Ben Serhan Ada, ne Diyarbak�rl�y�m ne de bir mimar�m, ancak Diyarbak�r’a s�k s�k gelirim. DSM çal��an�y�m. Bu platformlar�n yap�laca��n� duydu�umda ve listenin ba��nda Diyarbak�r’� görünce çok �ey ummu�tum, ancak ne yaz�k ki umdu�um gibi olmad�. Bu büyük salon için belediyeye te�ekkür etmek istiyorum ama biz içini doldurmay� beceremedik. DSM kurulurken konu�tu�umuz konulardan biri, kentle�me ve kentle�menin kültürün ayr�lmaz bir parças� olmas�yd�. Bu ilk bile say�lmadan, bundan sonra çok konu�ulsun. DSM’nin yapt��� tüm etkinliklerde, edebiyata, sanata, metafizi�e, felsefeye gelen insanlar bu kadar hayal k�r�kl���na u�ram�yor, kent anlam�nda geçmi�te ya�anan ac�lara tan�k olduk ve bire bir ya da dolayl� olarak bunu ya�ayanlar var. Ama bugün gelinen nokta da do�rular� dillendirmek, do�rular� söylemek anlam�na gelmiyor. Sessiz suç ortakl��� denilen saadet zinciri varl���n� sürdürüyor. Bu zincirin sonunda kimse mutsuz olmuyor. Neden böyle göründü�üne iki örnek vermek istiyorum. Bu �ehrin merkezinde surlar�n d���nda Sümerpark diye bir park alan� var. Yap�lar�yla bu alan göz göre göre kayboluyor. A�açlar� kesilmi� çukurlar aç�lm��, sivil toplum örgütleri de kendilerine bir lokal edinmek üzere tatl� bir yar�� içindeler. Buray� bir kat�l�m projesine dönü�türmek Diyarbak�r’�n haketti�i bir süreçtir. Son olarak dün Seyrantepe’ye giderken gördü�üm ye�il alan�n refleks olarak gecekondu olmamas�n� istedim. DSM olarak bize dü�en görev kentle ilgili toplant�lar� ço�altmak.

�hsan Bilgin: Diyarbak�r son 15 y�ld�r bölgenin zorluklar�n� ya�am�� bir kent. Diyarbak�r üzerine nas�l konu�ulaca�� ve üzerinde nas�l durulaca�� Türkiye’nin di�er kentlerine göre daha iyi biliniyor. Teknik olarak insan haklar�yla alakal� baz� konular�n ne h�zla geçilece�i, baz� hayati durumlar� tespit edip üzerinde durulmas� vs. gibi �eylerin daha iyi bilindi�i bir yer olmal� buras� diye dü�ünüyorum. Fakat Türkiye’nin di�er kentleriyle payla�t��� konu �u; kentle�me ve kentlerin fiziki varl��� üzerinde nas�l konu�ulaca�� bilinmiyor asl�nda. Bu anlamda bir cehalet de�il de, bir tecrübesizlik var. Kentle�me denince nerden söze ba�lanaca�� bilinmeyip, teknik anlamda birçok konu gereksiz yere uzat�l�yor.

Bugün �eyhmus bize o güzel turlar�ndan birini daha yapt�rd�. Ulucami’nin önündeki dikdörtgen alan kadar felaket bir alan olamaz. Oradaki sefaletin kaynak azl���yla, kültürle, ba�ka �eylerle alakas� yok. Rant getirmedi�ine inand���m bir Yeralt� Çar��s� var. Üstünde güzel çar��lar varken kim nem kokan, karanl�k bir yerde al��veri� yapar? Belediye ba�kan� ve iki örgütle konu�ursunuz ve oraya güzel bir tasar�m yap�l�r ve bu i� biter. Bütün Diyarbak�r’�n sorunu çözülmez ama yine de en az�ndan oras� çözülmü� olur. Mesela 3 metre problemlerinde, belediyeye bask� yap�l�r. �ki bina aras�nda �u kadardan az mesafe olmaz diye herkes anla��r. Bütün Diyarbak�r’�n çevresinin güzelle�ece�ini zannetmeyin. Mesafe 6 metre oldu�unda daha güzel olmayacak ama en az�ndan o kadar yakla�mam�� olacak. Söylemek istedi�im ve bu toplant�n�n amac� da bu. �u anda burada böyle bir konu�ma yapamay�z. Her sorun belli bir konu�ma türüyle çözülür. Belki bu bir uyar� olur ve ba�ka türlü konu�ulabilir.

Salondan: Diyarbak�r’da kullan�lan iki tane tavan ve duvar tasar�m� vard�. Bunlar da mimari kayg� bile yok. Ama bu mimar�n yapt��� bir tasar�m. Bu Türkiye’de ve �stanbul’da da var. O zaman Türkiye’nin e�itiminde mi problem var? Çekme mesafelerini do�ru yap�p, a�açlar� kesmedi�imizde de bunlar olacak m�? E�itim kaynakl� bir sorun var bence. Ayr�ca �eyhmus hocam�z�n bazalt ta�lar�n� Diyarbak�r’a uygulama konusunda “Modernizmde yeri yoktur, uygulanamaz,” dediniz. Bu konuda uzla��yoruz ama bu �ehrin kültürel ve sosyal ya�am�n� yans�t�r. Bunu tasar�ma aktarman�n da modernizmde yeri vard�r bence. Ayr�ca Zülküf hocam “Mimarlar�n ve bilim adamlar�n�n medyada yeri yok,” dedi. Bilim adam� dahiyane fikirleriyle bir �eyler olu�turarak bir yerlerde, medyada yer alabilir.

Nevzat Say�n: Bir binan�n giri�inde ta� kaplaman�n, onun üstünde alç� prizinin ve onun üstünde de üçgen biçiminde, k�smi asma tavan�n ve yan�nda da halojen spotlar�n hiç yeri yok. Bu anlat�lmas� zor bir gerçeklik. E�itim konusunda ciddi eksiklikler var ama insan sanki kendi haline b�rak�l�rsa bunu yapmayacakt�r. Bu tür �eyleri yapanlar�n da çok memnun olmad���n� ama gerekli oldu�unu dü�ündü�üne, böyle istendi�ine ve piyasada böyle geli�ti�ine dair inan�lmaz gerekçeler duyuyorsunuz. Ortakla�a anla��lm�� sessiz bir �eyler var. Orada bir tane de kaskat� bir yapay ta� �ad�rvan var. Bunun alt�nda e�itilmi�lik önemli ama yine de payla��lm�� bir kötülük pe�inde geliyor.

�hsan Bilgin: Kötü e�itilmi� bir mimar olman�n �öyle bir dezavantaj� var; hiç mimar olmasan�z sorun yok, iddial� olmayacaks�n�z ama mimars�n�z, e�itilmi�siniz bir �eyler yapmak laz�m, ama iyi de e�itilmedi�iniz için i�te böyle kötü �eyler yap�yorsunuz. Disiplin ne yapabilece�inizi ve ne yapamayaca��n�z� söyler. Bundan da yoksunsunuz. Bu kural koymaz ama ufku açar ve ba�ka kimsenin akl�na gelmeyecek �eyleri yapmay� sa�lar. Ama disiplinden yoksun kalm�� bir e�itim alan mimarlar ne yapaca��n� bilmedi�inden, her an bir �eyler olu�turmak ister. �i�li, �stanbul’un merkezinde, prestijlice bir yer. Orada Kadri �� Merkezi var ve oradaki kolonlar� döktürmek kolay i� de�il, belli ki mimar çizmi�, müteahhitin i�i de�il. E�itim 4 seneyle bitmiyor. Bir kere kötü gitmeye ba�lad� m� hayat�n�zda bu devaml� tekrarlamaya ba�l�yor.

Nevzat Say�n: Bu literatürde basit ve önemli bir konu. Bunu mimar da çizmi� olabilir. Müteahhitin o�luyla, elektrikçi ve alç�c� ortakla�a da yapm�� olabilir. Kötü olan bu ki�ilerin bu i�i yapm�� olma ihtimallerinin varl��� ve �anslar�n�n ayn� olmas�.

�eyhmus Diken: Bazalt� kullanma olay� fazla �ematize edildi. Ben “Bazalt� Galeria gibi yerlerde d�� cephe kaplamas� olarak kullan�n, onlar bazaltla giydirilsin ve üzerinize devrilsin,” diye bir �ey kastetmedim. Umar�m böyle de anla��lmam��t�r. Benim as�l söz etti�im, Suriçi’ndeki Diyarbak�r’d�r. Suriçi’nde yap�lan yap�larda, kilisesinde, camisinde, daha önce y�k�lan sinagogunda, medreselerinde bazalt kullan�lm��sa ve estetik duruyorsa, üzerinize devrilmiyorsa, orada da bu yap�lar�n ruhuna yedirilerek kullan�labilir. Dört yap� ismi verecek olursam, Da�kap�’dan Yakut Plaza, hemen kar��s�nda ki i� merkezi, 30 metre a�a��s�nda Güneydo�u Sa�l�k Merkezi, 200 metre a�a��s�nda da Class Oteli örnek verebilirim. Dördü de Suriçi Koruma Plan�’na ra�men, Suriçi’nin sit alan� olmas�na ra�men, son 20 y�l içinde yap�lm�� yap�lar. Biri tamamen Kadir Plaza’ya benzeyen, camekânl� bir yap�d�r, di�eri ise hiçbir estetik özelli�i olmayan, tamamen betondan yap�lm�� ve üzerine de tahtadan bir külah kondurulmu� bir yap�d�r. Bir ba�kas�n�n d�� cephesi paras�zl�ktan tamamlanamam��, �stanbul’daki kenar mahallelere benzeyen, tu�la gösteren bir yap� olarak kalm��t�r. Neden buralarda bazalt kullan�lmad�? Biraz da Suriçi Koruma Plan�’na sad�k kal�ns�n. Bu kent; ta�lar�, kültürü, mimarisiyle kendi özüne uysun.

Zülküf Güneli: Ben mimarlar veya bilim adamlar� de�il de, “Mimarl�k konular� medyada yeterince boy göstermiyor, gündem konusu olmuyor,” dedim. Bir bilim adam�n�n dahiyane bulu�uyla medyada yer almas� ve dünyay� etkilemesi zor. Buradan medyan�n piyasa �artlar�na göre nas�l hareket etti�ini görebiliriz. Medyada mimarl�kla ilgili aç�k oturum konular� olmal�. Arkitera’n�n bu giri�imi bu anlamda çok ba�ar�l�. Böyle önemli konular�n medyada az i�lenmesini yad�rgad�m.

Bazalt konusuna de�inirsem; Diyarbak�r’da yap�lar�n avluya bakan cephelerinde bazalt vard�r. Bu zenginli�i Suriçi’nden geçerken göremezsiniz. Bunun için avlunun içine girmeniz gerekir. Bunlar�n modern mimariye stilize edilerek yans�t�lmas� mümkün olabilir ancak yo�un bir biçimde apartmanlarda kullan�lmas� mümkün de�ildir. Eski kültürün malzemeye referans olacak �ekilde stilize edilmesi olabilir. Her �eyden önce modern mimaride böyle yerel bir malzemenin çok yüksek yap�larda kullan�lmas� da mümkün olabilir. Ondan önce mimarlar�n tasas�, insan sa�l���na, psikolojisine uygun tasar�mlar yapmak olmal�d�r. Aksi takdirde bu progresist, kültürelist mimari ak�mlar� empoze etmek mümkün olmaz. Suriçi’ni eski haline uygun olarak onarmak mümkün ama bunu yeni ve modern binalara uygulamak mümkün de�il.

Salondan: Bu �ehir ne kadar kullan�l�yor? Bence �ehirde bir kültür vard�r ve her �eyden önce insan ölçeklidir. Hiçbirinin dam� di�erinin avlusuna bakmaz. Bu kadar kültürüne sad�k kalm��t�r. Kendi Diyarbak�r evimi onaramad�m ve onar�lmas� için Suriçi Belediyesi’ne verdim. Suriçi gerçekten kurtar�lacaksa bu örneklerin sürekli gerçekle�tirilmesi gerekiyor. Kentte kapital vard�r ve bu oldu�u sürece insan esasl� olunamaz ve Class Otel gibi sorunlar hep ç�kar. Tavan� mimar, müteahhitin o�lu veya alç�c� da yapar, öncelikle bu kapital ekseninden ç�kmak gerekir.

Salondan: Bütün Türkiye kentlerinde çarp�k kentle�me var ve bunun en önemli nedeni, var olan devlet yap�s� ve yasalar. �kinci neden belediye, üçüncüsü müteahhit, dördüncüsüyse mimar ve mühendisler. Var olan yasalar uygulansayd� böyle çarp�k kentle�me olmazd�. Belediyelerin sessiz suç ortaklar�yla, ç�kard�klar� gizli yasalarla, yönetmeliklerle ve kararlarla maalesef ülkemiz bu hale geldi. Belediyelerde ki�ilere has yetkiler ç�k�nca di�erleri emsal te�kil edip 8-9 katl� yap�lar yapmaya ba�l�yorlar. Mimar, mühendis çizdi�i projenin do�ru uygulanmamas� durumunda projesini geri çekme hakk�na sahip ama bunu bir kez yaparsa, bir daha hiçbir müteahhit onun kap�s�n� çalmaz. Kendisine sunulan yasay� kullanacak güvencesi yok. Mimar yasalar�n d���ndaki güvenceye sahip olabilmek için bu tür �eylere sessiz kal�yor. Müteahhit para sahibi oldu�u için mimar�, mühendisi, belediyeyi ve yasalar� kendi amaçlar� do�rultusunda kullan�yor. Arsa fiyatlar�n�n yüksekli�i konusunda; belediye arsadaki çekme mesafelerini do�ru kullansayd� arsa o kadar pahal� olmayacakt�. Müteahhit ve belediye dan���kl� dövü�le arsa çekme mesafeleriyle oynayarak bir daire daha kazanm�� oluyor. Kentle�menin olu�mas�ndan önce imar plan� olu�turulmal�d�r.

1960’larda Fransa’da Paris merkezinin çevresinde gecekondular olu�maya ba�lam��. Devlet ve belediyeler bunun önlemini almaya ba�lam��. Bu bölgede ucuz konutlar yaparak ve altyap� olu�turarak gecekondula�man�n önüne geçilmek istenmi�. Ama biz altyap�s�z yerlere ta��n�p, oturma iznini bile alm�yoruz. Asl�nda belediyeden ruhsat al�n�yor ama gecekondu gibi ya�an�yor ve yol, okul, su, elektrik gelsin isteniyor. Herkes bu durumdan �ikayetçi de�il. Örne�in müteahhitler ve belediye bu durumdan memnun. Selahattin Eyyübi Çar��s�’n�n üzerini �u anda var olan malzemeyle örtmek istediler ve ilgili firma gelip, Mimarlar Odas�’nda bize deteylar� anlatt�. Ben �unu söyledim; “Diyarbak�r meydanlar konusunda çok yetersiz bir yer, böyle bir meydan�n kapal� kap�lar ard�na saklan�p projelendirilmesini istemiyoruz”. Bu proje yar��ma projesi olarak seçilip uygulanmadan önce bizlere gösterilseydi daha iyi olmaz m�yd�? Bugün çar�� üzeri tamamen kald�r�l�yor ve gerekçe olarak yal�t�m sorunu gösteriliyor.

�hsan Bilgin: Baz� kritik, kamusal alanlar�n ulusal ölçekli yar��maya aç�lmas� temennisindeyim. Bunu Sümerpark projesinde Nevzat Say�n’la beraber istedik. Böylece dünyada ün yapm�� bir �ehir olarak Diyarbak�r’a dünyan�n her yerinden mimarlar gelir ve çal���rlar. Belediyeyi zorlay�n, belki oras� da kendi sorunlar� alt�nda ezilmi�tir.

Salondan: Yerel Gündem 21, Diyarbak�r’da daha verimli toplant�lar yapt�. �çkale’nin bo�alt�l�p restore edilmesiyle ilgili çal��malara katk�s� oldu. Son bir y�ld�r Yerel Gündem 21’de hiçbir �ey ortaya ç�km�yor. Birileri sanki susturulmaya çal���l�yor.

�hsan Bilgin:
Toplant�m�z�n sonuna geldik ve ben Arkitera Mimarl�k Merkezi’nin vermi� oldu�u Genç Mimar Ödülü hakk�nda bilgi vermek istiyorum. Bu y�l bu ödülü, üçü �stanbul’dan ikisi Ankara’dan olmak üzere be� ki�i payla�t�. Seçim AMV aras�ndan yap�l�yor. Bu ki�ilerden Bo�açhan Dündaralp ve Kerem Ergino�lu aram�zda. Onlarla Diyarbak�r hakk�nda birkaç gündür çal���yoruz. Diyarbak�r Sanat Merkezi’nde ödül alan arkada�lar�m�z�n i�leri ile ilgili sergi var. Arkitera grubunun seçti�i i�lerin nas�l oldu�unu görmeniz aç�s�ndan sizleri bu sergiye davet ediyorum. Sergide ba�ar�l� bulunmu� mimari örnekler de var.

DSM’ye, Büyük�ehir Belediyesi’ne, Kale Grubu’na ve Arkitera Mimarl�k Merkezi’ne te�ekkür ediyoruz. Ayr�ca konu�mac�lar�m�za ve dinleyicilere de çok te�ekkür ederiz.

 

Proje Sponsoru Proje Organizasyonu Copyright© 2006 - Arkitera Mimarlık Merkezi